top of page

ARTICLES

​WE WILL COME AGAIN / YİNE GELECEĞİZ, Istanbul, Turkey 1954

WE WILL COME AGAIN / GENE GELECEĞİZ, Istanbul, Turkey 1954

Akis

Haftalık Aktüalite Mecmuası  
18 Haziran 1955

​

Diplomalı FotoÄŸrafçı

​

Uzunca boylu, esmer güzeli saçlarını Gina Lollobrigida gibi kestirmiÅŸ bir genç kız birdenbire titredi. Gözleri dolar gibi oldu. Aklına fotoÄŸraf makinesi geldi. Mini mini çocuÄŸu durdurdu. Üstü başı periÅŸan halde, pislik içindeydi. Ayaklarında ayakkabı bile yoktu. Saçları sakal gibi uzamıştı. Cıvıl cıvıl, güzel, siyah gözleri vardı.

 

Çocuk ÅŸaşırmıştı. Avuçlarının arasında madenî, büyükçe bir paranın sıcaklığını duyunca gülümsedi. Genç kız makinesini çıkardı, birkaç adım geriledi. Gözlerini hafifçe kırparak fakir çocuÄŸa hitaben dedi ki:

 

"—Dilini çıkar bakayım."

 

Çocuk dilini çıkardı. Harikuladeydi. Yere düÅŸen gölgesi bile fakirdi. "Cırt" diye bir ses duyuldu. Hepsi bu kadar. Granatah çocuk avucunda madenî para ile koÅŸa koÅŸa uzaklaÅŸtı. Genç kız kafasında bir yığın düÅŸünce ile eve döndü. Karanlık odasına girdi. Filmi banyo etti. Nefisti. Sonra beyaz bir kâğıt alıp agrandizörün altına yerleÅŸtirdi.

 

Yıldız Moran'ın geçen hafta Sanatsevenler Kulübü Lokalinde açılmış olan FotoÄŸraf sergisinde, en ziyade dikkati çeken fotoÄŸraflardan birisi olan "Granatah çocuk"- fotoÄŸrafı bu ÅŸekilde meydana gelmiÅŸti. Sonra ülkeler aÅŸtı ve Türkiye'de Ankara ÅŸehrinde, bir apartmanın alt katındaki salonda, Bar amerikanın yanına getirip astı. Bu güzel fotoyu sergide baÅŸka asacak yer yok muydu dersiniz? Yoksa serginin sahibesi, insanların' ayık kafayla Granatah çocuÄŸun halini seyredemiyeceklerini mi anlatmak istemiÅŸti?

 

Serginin açılışı tatlı bir dedikoduya sahne oldu. Hemen bütün basın mensupları için Yıldız Moran meçhuldü. Herkeste bir meraktır baÅŸlamıştı. Saat dört oldu. Serginin bu saatte açılması lâzımdı. Ortalarda serginin sahibine benzer kimse yoktu. Heyecanlı ve meraklı bakışlarla en fazla dolaÅŸan Sanat Sevenlerin yeni baÅŸkanı, Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı MüsteÅŸarı Munis Faik Ozansoy'du. DoÄŸrusunu isterseniz serginin açılışından evvel baÅŸlıyan "Acaba kimi bekliyor" meraki; bizde bu dakikaya- kadar hâlâ devam ediyor.

 

Saat dördü on geçti, sergiyi ne açan var, ne de serginin sahibi!

 

Herkes sabırsızlanmıştı. Birbirine soruyordu: Bu serginin sahibi kimdir Allahaşkına? Serginin sahibi neden gelmemiş?

 

Ankara'nın meşhur terzisi Matmazel Sidoni imdada yetişerek vaziyeti izah ediyor:

 

"— Yıldız Moran ÅŸimdi elbise deÄŸiÅŸtiriyor. Neredeyse gelir".

 

Sergi salonuna Ankaranın en' kibar hanımefendileri dolmuÅŸtu. Salon Devlet Tiyatrosunun fuayesine benziyordu. Nihayet kapıdan genç ve güzel bir kız girdi. Kulaktan kulaÄŸa bir fısıltı yayıldı: Yıldız Moran geldi. Saat dördü yirmi geçiyordu. Serginin sahibi artist olunca elbette geç gelir.

 

Güzel siyah bir elbise giymiÅŸti. Hafif çekik gözleri Vardı. Bir anda birçok kimseler etrafını sardı. Bu esasen âdettir. ÇoÄŸu bir ÅŸey anlamaz ama, gene de sorar ve sorar durur: "Åžu resmi izah eder misiniz?" Evvelâ buradakiler resim deÄŸil, fotoÄŸraftır efendim, diye baÅŸlamak lâzım bunlara. Fakat Yıldız Moran o kadar kibar ki, sineye çekip izahat veriyor.

 

"Biz sergide en çok "Gene geleceÄŸiz" isimli üç kuru yaprağı ve "Dinlenen aÄŸlar" ı beÄŸendik. Serginin en güzel fotoÄŸrafları kötü ışık altında hemen hemen en fena yerlere konulmuÅŸtu.

 

Bütün fotoÄŸrafların isimleri orijinal. "Ä°ki gece arasında" deyince aklınıza ne gelir? Yıldız'ın aklına çamaşır yıkayan bir kadın gelmiÅŸ. Keyifli keyifli çamaşırları yıkıyor. Çok manalı deÄŸil mi?

 

Espri birçok fotoÄŸraflarda siyah beyaz tonlar haline gelmiÅŸ. Serginin sahibesi "Kontrast fotoÄŸraflara bayılıyorum" diyor. Bu sevgi onu çok defa kontrlümier ankadrmanlar seçmeye sürüklemiÅŸ.

 

Yıldız Moran, bizde büyük bir boÅŸluk teÅŸkil eden fotoÄŸraf sanatına yepyeni anlayışla girmiÅŸ bir sanatçıdır. Dört sene Ä°ngilterede kalmış, iki sene fotoÄŸrafçılık tahsil etmiÅŸ, Ä°ki sene de tecrübeler yapmıştır. Ondan sonra Rolleflex makinesini sırtına asıp memleket memleket gezmiÅŸ. Granata'lı, çıplak ayaklı çocuÄŸa rastlamış. Kulağından tuttuÄŸu gibi objektifin karşısına geçirmiÅŸ. Ondan sonra dönmüÅŸ gelmiÅŸ, Fatih'te seyyar sebzeciyi bulmuÅŸ. Prasa ve soÄŸanları Bursa sepetinin içinde bırakıp giden sebzeci gelinceye kadar, o "Sahibini bekliyor" isimli eserini meydana getirmiÅŸ. Akbıyık'tan bir pencere onu altüst etmiÅŸ. Saatlerce UÄŸraşıp bir eser meydana getirmiÅŸ.

 

Ziyaretçilerin çoÄŸu beÅŸ on dakikada gezip gidiveriyorlardı. Bu böyle olmakta devam ettikçe bizde Yıldızlar az olacaktır. Bu iÅŸe atılırken kendisini bekleyen talihsizlikleri muhakkak ki biliyordu. Zaten Yıldız Moran bunlara kulak asmıyacak kadar olgun bir genç kızdır. Ä°ÅŸin politikasını bile öÄŸrenmiÅŸ, "memleketimizdeki bütün fotoÄŸrafçıları" beÄŸeniyor. Hele gazete fotoÄŸrafçılarını...

 

DoÄŸrusu istenilirse bu, bir tevazudan ziyade bir hakikatin ifadesiydi. Gerçi gazete fotoÄŸrafçıları böyle "sosyete hadisesi" olan sergiler tertipleyemiyorlardı ama, aralarında öyle fotoÄŸraf çekenleri vardı ki bütün diplomalılara taÅŸ çıkartırdı.

 

Yıldız Moran onlarda eksik olan tarafı tamamlıyordu. Alaylıların hadiseleri objektife sokuÅŸlarındaki maharet hatta makinalarını ayarlamalarındaki ustalık ortaya sanat eseri çıkmasını temin edemiyordu. FotoÄŸrafçılığın bir de karanlık odadaki kısmı vardır ki bir nevi kimyagerliktir. Bizim fotoÄŸrafçılarda kimya tarafı noksan bulunduÄŸu gibi malzemesizlik de iÅŸleri güçleÅŸtirmektedir. Yıldız Moran diplomasiyle bilhassa o gediÄŸi kapatıyordu.

 

GazeteciliÄŸin gazetecilik mekteplerinde öÄŸrenilmediÄŸi gibi fotoÄŸrafçılığın da sadece ve sadece fotoÄŸrafçılık mekteplerinde tahsil edilmediÄŸi bir hakikattir. Ama mektebin faydası bulunduÄŸunu görüp anlamak için Yıldız Moranın bazıları sahiden güzel fotoÄŸraflarını seyretmek kâfidir. Ä°ÅŸin sanat tarafı bir yana, teknik taraf hakikaten kuvvetlidir. Ama Yıldız Moranın daha ziyade bir stüdyo sanatkârı olduÄŸu anlaşılmaktadır.

 

AKÄ°S

Haftalık Aktüalite Mecmuası

Sene: 2, Cilt: IV, Sayı: 58

18 Haziran 1955

​

​

bottom of page