LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
YILDIZ MORAN
Photographer
PRESS
“Küçük heyecanlar sanat olamaz. Büyük heyecan duyulmalı. Bu bir gerçek." (...) "Konuya saygılı yaklaşım büyük önem taşır. Fotoğraf makinesi objektif bir algılayış biçimi olarak bellendiğinden her fotoğrafın objektif bir görüntü olduğu kanısı yaygındır. Oysa fotoğraf çekileceği açıdan, çekileceği andan, çekenin görüş açısından kaynaklanan nedenle çok da çarpıtılabilir. O zaman çok tehlikeli bir silahtır.”
“Yıldız Moran, with her influential works, is like a majestic mountain in the Republican Period of Turkey’s photographic art. In order to understand her sublimity and appreciate her value, one needs to look long and hard at her life and works. The atmosphere Moran reflected in her photographs seems to have leapt out of a magical mountain tale. Our country’s photographic art discipline owes a debt of gratitude to Yıldız Moran for teaching an altogether different language that has in its essence love for humanity.”...
In a photograph taken in Tatvan, a village on the western shore of Lake Van in Eastern Turkey, a matronly figure anxiously clenches between her teeth a corner of her draping white linen kıtan, a traditional head covering worn by women in the region.
... Yıldız Moran’ın Anadolu’ya bakışı bir batılı gibidir. Ancak bu bakış kesinlikle oryantalist bir bakış değildir. Çünkü O Anadolu insanı ile kurduğu diyaloglarla konusunun dibine kadar girer uzaktan görüntü avlamaz. Hayal kurmaz konunun derinliklerindeki anlamları bulup çıkarmaya çalışır. O güne kadar görülmeyeni görmeye ve göstermeye çalışır.
Batıda fotoğraf eğitimi almış ve yaşamış olmanın kazandırdığı düşünce yapısıyla kültürel kodları ve yerel değerleri gözetler keşfeder, ancak Türkiye’li bir insan ve fotoğrafçı olarak konusuna yaklaşır, mutlaka diyalog kurar...
... If and when Turkish photography begins to pursue its own photography over new concepts, approaches, and divergences through fresh propositions of visual reading that began to diversify after the 1980s, perhaps it will then become possible to encounter new “Yıldız” (literally, “star”) Morans and to create a new reading of the history of Turkish photography from the Ottoman Empire to the present...
... The silent revolution she made in photography was far ahead of its time to be understood. As the works of someone with a different awareness, these works, along with the subconscious from which they were nourished, would not be appreciated unless the aesthetic conditions of their time were revived. Similar to intelligent metals returning to their original shape upon meeting the conditions of its production, the photographs of Yıldız Moran once again found the form they deserve today.
Letting her art take its own course in time, as she was not the representative of any school or guild, Moran once again has her name written in history as one of Turkey’s most important photographers, even when she is no longer with us...
... Coming to fore only in the last quarter of the 20th century, Yıldız Moran was able to extricate from external reality the face of narrative photography shadowed and obscured by its documentary character and thus succeeded in speaking of an artistic approach to photography. Her discourse on photography is just as striking as her photographs and fresh as though it were just articulated today. Moran’s unparalleled place in Turkish photography should be explained not only by her gender, her certified education abroad, or her solitary travels across countries she photographed, but also in terms of her deliberate choice to install the plain reality in her photographs behind her art in the golden age of documentary photographs and objective aesthetic.
As a 19th-century invention, photography was perceived -due to its nature, as well as its technical processes- as a method to identify and capture what is visible and thus struggled for a long time to assume its place among other forms of plastic arts...
Adriano Pedrosa (AP): Yıldız Moran’s photographic career lasted only 12 years, from 1950 to 1962, but during that time she created a vivid and sincere body of work. She was born in 1932 and became the first formally educated female photographer in Turkey.
Jens Hoffmann (JH): What is striking to me about her work is its straightforward beauty and brutality. She photographed what she saw without trying to filter it. Anatolia was the location of most of her photographs. Many of the places she went to were relatively unknown and inaccessible at the time. She was a courageous woman with a strong vision.
She is ”The woman who touches the light”. As the first academically trained female photographer in Turkey, Yıldız Moran (1932–95) is today viewed as an important role model, and has long been regarded as one of Turkey’s foremost photographers from the 1950’s. Early in her career she received international acclaim, foremost in Great Britain where she first studied photography and later practiced before returning to Turkey. Today there is renewed interest in her black-and-white pictures from, among other places, Anatolia, the part of Turkey which sometimes is called Asia Minor, and the lyrical imagery she used to describe the people in ”the land of the sunrise”...
... Mlle Moran voyage beaucoup l’intérieur du pays et n’hésite pas à se rendre dans les contrées les plus reculées où les motifs pullulent pour un chasseur d’images à l’affût de l’imprévu. Rues serpentines devant des murailles séculaires, habitations creusées à même le roc, fileuses, brodeuses, pécheurs, marmaille jouant à l’ombre de maisons dont le badigeon blanc éclate, portraits de pâtres, de jeunes paysannes aux grands yeux de gazelle, c’est tout le monde anatolien qui défile devant vos yeux lorsque vous contemplez ces grandes photographies dont à la monumentalité ajoute encore à la force d’expression...
Son dönemde yayımlanan ‘Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı’ albümünü görünce eşi, şair Özdemir Asaf’ın şiirlerini yayına hazırladığımız günleri hatırladım. 1.5 yıl boyunca haftada iki gün evlerine gitmiştim ve beraber çalışmıştık.
“Konu İnsandır benim için. Ben onunla iki insan olarak bağımı kurarım. Fotoğrafçı olmam hiç bir zaman ön planda değildir. İkimiz selamlaşırız, konuşur dertleşiriz. Yakınlık kurulur.”
... Yıldız Moran günümüze çeşitli başlıklar altında toplanabilecek 10.000’e yakın fotoğraf bırakmıştır. Portrelerinin sanat yaşamında farklı bir yeri vardır.
“A dream you dream alone is only a dream.
A dream you dream together is reality.”
– John Lennon
Yıldız Moran, is one of the pioneers on photography in Turkey; she is the first schooled woman photographer. However, her existence on the intellectual field is much more than that; she is also a dictionary writer and translator.
This November the Suna and İnan Kıraç Foundation of Pera Museum hosts an exhibition of the work of the first female photographer of Turkey to have received academic training: Yıldız Moran
Moran was a photographer who put her soul, intellect, and heart into her work, thereby lending a great depth to her images and her overall work...
Yıldız Moran’ın 12 yıllık kısa ama çok parlak kariyerinde ürettiği fotoğraflar, hareketi, dokusu ve ruhuyla 1950’lerdeki Anadolu’yu o dönemin evrensel fotoğraf diliyle bize aktarıyor. İstanbul Modern’deki sergi, bir efsane kadın fotoğrafçıyla tanışmak için kaçırılmayacak fırsat.
Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğraf sanatçısı... Fotoğrafın siyah beyaz dünyasına küçük yaşlarından itibaren kapılmış bir isim... Türk fotoğrafının gelmiş geçmiş en büyük değerlerinden olan, 12 yıla sığdırdığı fotoğrafçılık yaşamından sanat dünyamıza unutulmaz kareler armağan eden Yıldız Moran, Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nden çıkan retrospektif kitapla anılıyor.
Turkish photographer Yildiz Moran Arun, deemed a maverick in the 1960s because she crisscrossed the country documenting the lives of women at a time when few local women traveled solo. Mr. Pedrosa said he was impressed when he uncovered her images in the archives of a local university. "It feels like new material," he said...
“Small thrills cannot be art. One should feel an overwhelming thrill. That’s the reality." (...) A respectful approach to the subject is of utmost importance. Since the camera is recognized as an objective means of perception, the notion that each photograph is an objective image prevails. Yet, the photograph can be significantly distorted depending on the angle and moment from which it is taken, as well as the perspective of the photographer. Then, it becomes a very dangerous weapon.”
... Bienalde beni en çok mutlu eden, yılların içinde unutulan iyi bir fotoğrafçının Yıldız Moran Arun’un (1932-1995) fotoğraflarının sergilenmesiydi.
Özdemir Asaf’ın da eşi olan bu iyi fotoğrafçıyla, şairin şiirlerini yayına hazırlarken bir buçuk yıl birlikte çalıştım. Zarif, görgülü, sanatçı bir kişiliği vardı. Onun fotoğraflarını, sonsuzluğa sabitlediği an’larını görünce Türk fotoğrafında, kayıp bir cevheri keşfedeceksiniz...
Şiir Gibi FotoğraflarKısa Bienal turu sırasında en uzun süre demir attığım ikinci alan, Yıldız Moran Arun’un fotoğraflarının sergilendiği bölüm oldu. Yıldız Hanım’ın (1932-1995) kısa sayılabilecek bir zaman diliminde, 1950-1962 arasında çektiği fotoğraflardan kopmak güç oldu.
Ellili yılların ünlü kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran’ın, fotoğrafı bıraktıktan yıllar sonra, 1992’de yayımladığı Eşanlamlı Sözcükler ve Karşıt Anlamları Sözlüğü, son yıllarda elimin altından hiç eksik etmediğim, yazarken sık sık başvurduğum, sayfalarını karıştırdığım bir kitap. Eşanlamların da ötesinde, TDK’nin Kavramlar Dizini’ne benzer bir yaklaşımla ilişkili sözcükleri, çağrışımları da veren bu sözlük, yazı yazan kişi için gerçekten çok değerli bir kaynak. Geçenlerde, fotoğrafla ilgili bir yazımı yazmaya çabalarken, bu sözlükte fotoğraf maddesinin bulunmadığını şaşkınlıkla fark ettim. Yalnızca fotoğraf mı! Fotoğraf makinesi, kamera, karanlık oda, film gibi sözcükler de yoktu sözlükte. Olması gerekli miydi? ...
... İki bine bir kala, Yıldız Moran’ın fotoğraf sanatının ellinci yılı kutlanıyor kabul edilebilir. Başlangıcın yıldönümü, başka bir deyişle. Ya da, on beş nisanın “hicran”lı anılışı.
Ne ki, o, sevgiyle dokuduğu sınır kabul etmeyen kutsal sanatını hepsi hepsi yalnızca bir düzine yıla sığdırmıştı. Uçup giden bir yarım ezgi gibi. Sonunda geçici, kısa ömürlü ve kaygan bir yeryüzü mutluluğu adına — yazık ki, dramatik bir kararla — “sanat”ını yılların belleğine ve anılara bırakmayı seçti. Sürekli “yarın” yerine sürekli “bugün”ü yeğlemiş oldu.
... Mananın peşinde olan insanın sahici olmaması, işine samimiyeti katmaması mümkün mü?
1998’de yazdığım bir yazı vesilesiyle fotoğraflarıyla tanıştığım Yıldız Moran hep kalbime en yakın yerlerde duran kişilerden oldu...
Fotoğraf sevdası çok önceleri düşmüş bilincime. Etkisi altına alıp beni, düşlerimin arasında büyüyen bir sarmaşık gibi... “Ben mi bilemedim acaba değerini” derken, Yıldız Moran’ın dünyasına kapı aralayan fotoğraflarını gördüm. Şiir gibi diyorum, evet. Bu satırları yazdırabiliyorsa var elbet bir hikmet demeli. Ben, fotoğraf tutkunu ve iyi bir fotoğrafçı olma hevesindeki kadın, siyah beyaz fotoğrafların arasında kaybettim kendimi. Düşünceler arasında savruldum, bir o yana bir Anadolu’ya...
Genç kız yerde yatan kadına doğru eğildi, itina ile onu kaldırdı, baktı, sonra etrafındakilere “Karslı tipi, dedi, ne kadar sağlam hatları var değil mi?” Etrafındakiler fotoğraftaki kadına hayranlıkla baktılar. Derin manalı kara kara gözleri, azimli bir çenesi, manalı çizgileri vardı. Genç kız onu masanın üzerindeki diğer fotoğrafların yanına koydu. Karslı kadın bir Side heykelinin, bir Hitit vazosunun, bir Selçuk eserinin yanına gitmişti ve memleket dışına çıkacağı günü bekliyordu. Medeniyetlerin beşiği Anadolu o gün adeta Beyoğlu’nda Kallavi Sokağındaki şirin stüdyoya taşınmıştı. Duvarlarda, masaların üstünde, yerlerde, her yerde, ondan bir parça, bir manzara bir yaprak vardı.
Uzunca boylu, esmer güzeli saçlarını Gina Lollobrigida gibi kestirmiş bir genç kız birdenbire titredi. Gözleri dolar gibi oldu. Aklına fotoğraf makinesi geldi. Mini mini çocuğu durdurdu. Üstü başı perişan halde, pislik içindeydi. Ayaklarında ayakkabı bile yoktu. Saçları sakal gibi uzamıştı. Cıvıl cıvıl, güzel, siyah gözleri vardı...
Yıldız Moran’ın Fotoğraf Sergisi güzellik ve zarafetin en güzel numunelerini bir araya getiren çok mühim bir san’at hareketi sayılmalıdır.
Tabiatın güzelliği cömertçe bağışladığı yerlerde, zarafet kendiliğinden doğar. Bunu ben söylesem, pek aldıran olmazdı ama, büyük filozof Eflatun’un bu söz. Onun için üzerinde düşünmeğe değer. Bu lafların yarattığı hayal üzerinde durunca, bugünlerde akla gelebilecek en uygun şey, Haziran’ın dördüncü günü Sanatsevenler Kulübü’ndeki fotoğraf sergisi olacak galiba…
Mezar taşlarının üzerine yapraklar düşmeye başladı ama şiiri kapatmadılar daha. Belki Ekim sonunda… Ocak 1981 ile Nisan 1995’te aramızdan ayrılan Özdemir Asaf ve eşi Yıldız Moran Arun’un mezarı Aşiyan’da yan yana. Şiir orada. Özdemir Asaf’ın ‘İkilem’i: “Sevgi ise, sevişeceğiz seninle/Kavga ise, dövüşeceğiz seninle/Ölümü de paylaştığımız yaşamda/Ortaklaşa bölüşeceğiz seninle.”
Geçtiğimiz hafta Pera Müze’sinin Yıldız Moran sergi duyurusunu görünce sergiyi gezmeden önce bilgi edinmek amacı ile biraz araştırma yaptım. Hikayesi o kadar ilginç geldi ki, bütün bir günüm Yıldız Moran ve tabiiki sevgili eşi – en sevdiğim şairlerden – Özdemir Asaf ve şiirleri ile doldu taştı. Şiir kitabını elime alıp, acaba Özdemir Asaf hangi şiirlerini Yıldız Moran için yazdı diye düşünerek her bir şiirini tek tek okudum. Bir yandan Yıldız Moran’nın fotoğraf tutkusu, Bir yandan Özdemir Asaf’ a olan bağlılığı içinde kaybolup gittim...
YILDIZ V. MORAN’nın kapanmıyacak sergisi gerçekten çok ilgi çekici fotoğraflarla dolu. (...) Fotoğrafların hepside, ölçülü ve usta bir gözle fotoğraf çerçevesi içine sokulmuş fotoğrafın bir san’at olduğunu, hem de edebiyatı çiğnemek üzere olan bir sanat olduğunu bu sergi bir defa daha insana dokunduruyor.
In a new exhibition titled “Yıldız Moran: A Mountain Tale” Istanbul
Modern Photography Gallery presents the works of Yıldız Moran, Turkey’s first academically trained woman photographer who lived between 1932 and 1995. Moran, who was active in the 1950s, is one of the most important photographers to have emerged from Turkey.
Yıldız Moran 30 yaşında fotoğrafçılığı terk edip çocuklarını büyüttü yıllarca. Herkes onu Özdemir Asaf’ın eşi olarak tanıdı. Oysa önemli bir fotoğrafçıydı. Çevirilere, sözlüklere yöneldi. Fotoğrafları yeniden sergilendi...
... Yıldız Moran, insanın yüzünden kalkıp doğanın açılarına, portre planından sinema görüntüsüne kadar uzanırken, sanatçı kişiliğini bunları bilerek kazanmıştır.Bütün yönleri ile insan ve doğa, onun fotoğraflarında engin bir kaynaşmanın serüvenini bize iletmekte...
2013 yılıydı. Yıldız Moran adını elbette biliyorduk ama fotoğraf alanında neler yaptığını çok da fazla bilmiyorduk. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nden Prof. Yusuf Murat Şen’in aileyi Pera Müzesi’ne yönlendirmesiyle Moran'ı çok daha iyi tanıyacağımız keyifli bir süreç başladı.
... Yıldız Moran’ın fotoğraf yaşamında iki nokta üstünde durulması gerektiği kanısındayım. Bunlardan biri yurda döndükten sonra evleninceye değin geçen süre içinde yaşamını, fotoğraf sanatından kazandığı parayla devam ettirmesidir. Diğeriyse fotoğraflarında insanın gerçek yüzünü açığa çıkarmak istemesidir....
... Öncelikle Anadolu’da dar bir çevre içinde fotoğrafçının ilgisini çeken, yaşamında yeni olan, anmalık her şey vardır. İstanbul’da önce Othmar Pferschy özellikle yılbaşılar da binlerce basıp dağıttığı imzalı fotokartlarıyla olaya sanat boyutu katmıştır.
Daha sonraki yıllarda Yıldız Moran fotokarta farklı bir sunuş katarak aynı geleneği sürdürmüştür...
... As the first female photographer in Turkey to hold a degree in her field, Moran constantly pushed her own standards and limits with new quests in the course of her 12 year-long careers in photography. Through her unique, lyrical language of photography and particularly her photographs focusing on Anatolia and its people, she soon became one of the stars of photography in Turkey....
... Pera Müzesi’ndeki sergiyi sessizce gezdim. Yıldız Moran’ı bir kez daha keşfettim. Biraz kendimden utandım, çokça mutlu oldum, ona gizlice selam verdim. Yanımda küçük oğlum Eflatun vardı. Ona bunlardan bahsetmedim. Kendi hissetsin istedim. Salonun kapkara bir dünyaya dönüşmüş olması ilgimi çekti, o ilk hüznümü hatırladım. Duvardaki hayat hikayesinin makasla kesilmiş gibi bitişi hele, çok canımı sıktı.
Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk kadın fotoğrafçısıydı ama ilkliği, tekliği en çok fotoğraflarında gizliydi. Sadece 12 yıl aktif olarak fotoğrafla ilgilendi. Anın içinde kaybolarak, gerçeğin derinine dalarak sessizce tarihe çentik atıyordu.
... Yıldız Moran’ın fotoğraflarının dili, fotoğrafı yapan zamanın değil, anın yoğunluğunun bir kanıtı gibi. Hayatı anıtsal karelerden değil, alışılmadık ayrıntılardan, çelimsiz ya da solgun ifadelerden bakarak bir anlamda maskesizleştirirken, izleyiciyi de hazır ifadelerden soyunmaya davet etmektedir adeta...
Elbette Özdemir Asaf’tan çok Yıldız Moran’ın konuşulduğu bir sohbet aşağıdaki. Ancak Asaf-Moran çiftinin ortanca oğulları Olgun Arun ve eşi Nazlı Çetinok Arun için bu bir karardan çok hakkaniyet meselesi. Birey olmayı başarmış iki sanatçının hikayelerinin bittiği yerde onlarınki başlıyor. Sorumluluktan öte onların duru sanatına ve duruşuna bir vefa borcu gibi sessiz ve sakin omuzluyorlar geçmişin tatlı-buruk yükünü.
... Ülkemizin ilk diplomalı kadın fotoğrafçısı olan Moran, 12 yıllık aktif fotoğraf yaşamı boyunca, kendi ölçütlerini ve sınırlarını, yeni arayışlarla, sürekli olarak zorlamış, kendine özgü şiirsel fotoğraf diliyle, özellikle Anadolu’ya ve insana odaklanan fotoğraflarıyla, kısa zamanda ülkemiz fotoğrafçılığının yıldızlarından biri olmuştur...
Kesinlikle serginin duyurulduğu gibi Yıldız Moran okullu bir fotoğrafçı olduğu için değil! Yıldız Moran, iyi bir fotoğrafçı olduğu için! İşin eğitimini almış olması elbette önemli ama Yıldız Moran’ın en büyük özelliği okulluluğu, İngiltere’de okumuşluğu veyahut Robert’li olmasından gelmiyor. Yıldız Moran’ın duyarlılığından geliyor. Duyarlı bir çift göze sahip olmasından. Döneminin egemen erkek bakışına alternatif üreten görme biçimlerine sahip olmasından ve yenilerini üretme kapasitesinden geliyor...
Yıldız Moran, Cumhuriyet Dönemi Türkiye fotoğraf sanatında, yapıtlarıyla hepimizi etkileyen görkemli bir dağ gibidir. Yüceliğini anlamak, değerini kavramak için onun hayatına ve yapıtlarına uzun uzun ve dikkatlice bakmak gerekir. Moran’ın fotoğraflarında yansıttığı atmosfer, adeta sihirli bir dağ masalından kopup gelmiştir. Ülkemiz fotoğraf sanatı, Yıldız Moran’a, özünde insan sevgisinin yattığı bambaşka bir dili öğrettiği için teşekkür borçludur.
Bir 19. yüzyıl buluşu olan fotoğraf, doğası ve teknik süreçleri nedeniyle görüneni salt bir şekilde tespit etme yöntemi olarak algılanmış ve dolayısıyla plastik sanatlar içindeki yerini almak için çok uzun zaman mücadele vermiştir...
... Türk fotoğrafı kendine ait fotoğrafın izini, 80’li yılların sonlarıyla birlikte farklılaşan anlayışlar, yaklaşımlar ve ayrı’lıklar üzerinden yeni görsel okuma önerileriyle sürmeye devam ettiğinde belki de bugüne kadar göz ardı edilmiş yeni “Yıldız” Moran’larla karşılaşarak, Osmanlı’dan günümüze yeni bir fotoğraf tarihi okuması da mümkün olabilecektir...
... 20. yüzyılın ancak son çeyreğinde öne çıkabilmiş; belge niteliğinin arkasında, gölgesinde kalmış anlatım fotoğrafının yüzünü dış gerçeklikten ayrıştırmış, böylelikle fotoğrafta sanata özgü bir yaklaşımdan söz edebilmiştir Yıldız Moran. Fotoğraf üstüne söylemi fotoğrafları kadar çarpıcı ve bugün dile getirilmişçesine yenidir. Moran’ın Türk fotoğrafındaki benzersiz konumu kadın olmasının, yurtdışında eğitim almış diplomalı bir fotoğrafçı olmasının, ülkelerde bir başına dolaşıp görüntüler toplamasının yanı sıra, belge fotoğraflarının ve nesnel estetiğin altın devrinde, çektiği fotoğraflarda düz gerçeği sanatının arkasına yerleştirmeyi yeğlemiş olmasıyla açıklanmalıdır.
... Fotoğrafta yaptığı sessiz devrim, kesinlikle o günlerde anlaşılıp kavranacak bir şey değildi. Başka bir bilincin ürünü olan bu işler, beslendiği bilinçaltıyla beraber, üretildiği dönemdeki estetik koşullar geri gelmediği sürece anlaşılamayacaktı. Üretildiği şartlarla karşılaştığında ilk haline dönen akıllı metaller gibi, Yıldız Moran’ın fotoğrafları da günümüzde yeniden hak ettiği formu bulmuştur.
Hiç bir ekolün ve loncanın temsilcisi olmadığı için, sanatını zamanın akışına bırakan Moran; evrende kendi yokluğuna denk gelen bu dönemde dahi, ülkemizde var olan en önemli fotoğrafçılardan biri olarak tarihe unutulmayacak şekilde bir kez daha adını yazdırıyor....
... Son olarak bir kez daha Yıldız Moran’a dönmek gereksinimi duyuyoruz. Söylediklerine katılmamak elde değil. “Tüm sanat dallarında olduğu gibi fotoğraf da acımasız… Düzeyini korumak için çok büyük bir çaba gerekiyor. İşlerinizdeki rengi evrensele ve her zaman geçerli kavramlara bağlayamadığınız sürece başarıya ulaşılamaz. Fotoğraf insanın 24 saatini alan bir uğraştır. Düşünecek, tasarlayacak, elinizdeki araca uygulayacaksınız. Onun pratik yöntemini bulacak, gelişmelere hâkim olacaksınız. Türkiye’de yokluklar içinde çalışan fotoğrafçı bir tür cambazdır.” Her şeye rağmen duygu yönünden elle tutulur bir canlılığın, içerik zenginliğinin, teknik başarının doruklarında bulunan kadın fotoğrafçılarımız yaşadıkları çağın bilincinde topluma karşı üstlendikleri görevi her zaman başarıyla yerine getirmişlerdir.
Adriano Pedrosa (AP): Yıldız Moran’ın fotoğraf kariyeri 1950 ile 1962 yılları arasında, sadece 12 yıl sürdü, ama bu süre içinde sanatçı canlı ve içten bir yapıtlar bütünü yarattı. 1932’de doğan sanatçı, Türkiye’nin bu alanda resmi eğitim gören ilk kadın fotoğrafçısıydı.
Jens Hoffmann (JH): Sanatçının çalışmalarında en çok dikkatimi çeken şey dolambaçsız güzellikleri ve acımasızlıkları. Gördüklerini süzgeçten geçirmeden fotoğraflamış. Çoğu fotoğrafı Anadolu’da çekilmiş. Gittiği çoğu yer, o zamanlar bilinmeyen ve ulaşılamayan yerlerdi. Sağlam bir dünya görüşü olan cesur bir kadındı...
Istanbul - Quotidien Du Soir Politique Et Littéraire / Günlük Siyasi ve Edebi Hayat
9 Şubat 1960
... Yıldız Moran durmadan geziyor ülkenin içlerinde ve beklenmedik olanın peşinde koşan bir görüntü avcısına sayısız olanaklar sunan en uzak, en zor ulaşılır köşelere bile gitmekten çekinmiyor. Yüzyıllık duvarlar arasında yılan gibi kıvrılan sokaklar, kayalara oyulmuş evler, yün eğiren, iş işleyen kadınlar, balıkçılar, beyaz badanalarıyla göz alan duvarların gölgesinde oynayan bebeler, çoban portreleri, koca ceylan gözleriyle genç köylü kadınları, tüm bir Anadolu dünyası geçiyor gözlerinizin önünden bu büyük fotoğraflara baktığınızda; ve bu yapıtların anıtsallığı, dışavurum güçlerini bir kat daha arttırıyor.
O, “Işığa Dokunan Kadın”. Türkiye’nin ilk akademik eğitim almış kadın fotoğrafçısı olan Yıldız Moran (1932–95) bugün önemli bir rol modeli ve Türkiye’nin 1950’lerdeki önde gelen fotoğrafçılarından biri olarak anılıyor. Moran, kariyerinin erken evrelerinde, fotoğrafçılık okuduğu ve Türkiye’ye dönmeden önce çalışmalar yaptığı Britanya başta olmak üzere uluslararası üne kavuştu. Bugün birçok başka yerin yanı sıra Anadolu’da çektiği siyah-beyaz fotoğraflar ve “güneşin doğduğu diyarda” yaşayan insanları anlatırken kullandığı lirik imgelem yeniden ilgi görmeye başladı...
“Şiirselliği olan her şey fotoğraf konusudur” diyordu 21 yaşında Cambridge’te ilk sergisini açmıştı. 1962’de on iki yıllık meslek yaşamının zirvesinde fotoğrafa sırtını döndüğünde, geride şaşkın bakışlar, gerçeği canalıcı noktasından yakalayan “anıtsal fotoğraflar” bıraktı.Bundan böyle sadece şair Özdemir Asaf’ın eşiydi. Oysa, fotoğraflarına bakanları, siyah-beyaz çalışmış bir ressam karşısında hissettirecek kadar özgün bir sanatçıydı...
Bu sayıdan itibaren size Türk fotoğrafının az bilinen, bilinse de döneminden sonra çok çabuk unutulan ve işleri sonraki kuşaklara fazla ulaşamayan isimlerinin hayat hikâyelerini fotoğraf çalışmaları ile birlikte sunacağız. Bu bölümün temel amacı geçmişe dönük bellek zayıflığımızın giderilmesine bir ölçüde de olsa katkıda bulunmak. Bu bölümde tanıtacağımız ilk fotoğrafçı ise akademik fotoğraf eğitimi almış ilk kadın fotoğrafçımız olan Yıldız Moran. Sadece on iki yılla sınırlı fotoğraf hayatında zamanının önemli fotoğrafçılarından biri olabilmiş Moran’ın hayat hikâyesini ilgi ile okuyacağınızı umuyoruz.
Yıldız Moran, Türkiye’nin akademik eğitim almış profesyonel ilk kadın fotoğraf sanatçısı. İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’ndeki ‘Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı’ sergisi, aralarında izleyiciyle ilk defa buluşacak yapıtların da yer aldığı bir seçki sunuyor. (...)
Sanatçının 12 yıllık fotoğraf yolculuğunu anlatan serginin küratörü Merih Akoğul, Moran’ın 10 fotoğrafını Diken için yorumladı.
Tek başına kurulan düş yalnızca bir düştür.
Birlikte düşlemek ise gerçekliktir.”
– John Lennon
Yıldız Moran, Türkiye’de fotoğrafçılık alanındaki ilklerden biri; ilk akademik eğitimli kadın fotoğrafçı. Enetelektüel düzlemdeki varlığı ise bununla sınırlı değil; o aynı zamanda sözlük yazarı ve çevirmen. Bu onun profesyonel kimliği, ancak bir de sosyal kimliği var Yıldız Moran’ın: Herşeyden önce bir insan, sonra bir kadın, bir hanımefendi, bir anne ve Halit Özdemir Arun’un veya bildiğimiz adıyla Özdemir Asaf’ın eşi...
...Yaşamı, bir tutkunun bir başkasıyla yer değiştirmesinin hikâyesi sanki. Aşkı tercih etmenin ve onu vazgeçilmez görmenin... Evet, kadınca bir tutku bu, bir erkeğin aşkı için mesleğini bıraktığı pek görülmemiştir. Yetişme tarzı mı, bilinçaltının oyunu mu, analık içgüdüsü mü, yoksa yıllardır aradığı aşkın içinde yitip gitme isteği mi? Cevabı onda saklı…
... Şimdi anlatacağım sergiyi de 19 Ocak'a kadar gezebilirsiniz. Onu da gezin: Yıldız Moran, Türkiye'nin 'okullu' ilk kadın fotoğrafçısı. İlginç bir hayat sürmüş (1932-1995), biraz da sırlı... Robert Kolej'in son sınıfındayken dayısı, sanat tarihçisi Mazhar Şevket İpşiroğlu'nun yönlendirmesiyle, fotoğraf eğitimi almak için Londra'ya gidiyor. İşin tekniğini okuyor, bir sanat dalı olarak fotoğrafçılığa kafa yoruyor...
... Yıldız Moran içerikteki gücü öne çıkarmak üzere kompozisyonu bile isteye feda edebilir, alışılageldik yerleştirme biçimleriyle oyun oynayabilir. Kucağında bir bebekle arkasını dönmüş, profilden görülen kız çocuğuna, yüzü objektife dönük bir başka kız çocuğu eşlik eder. Yüzünü izleyene dönmüş olan arka plandaki bu çocuk, diğerlerinin kadrajdaki rolünü çalmak ve bakışı gereksiz yere oyalamak şöyle dursun, kucaktaki bebeğin geleceği ya da onu kucaklamış çocuğun yüzü gibi okunabilir...
Almost everybody snaps pictures but few know how to use a camera as an artist uses a brush. One who does is YILDIZ MORAN, ACG’51, an attractive brunette, who has already achieved fame as a professional photographer. (...) She summarizes her feelings thus: “Just drawing was not a satisfactory medium for me, so I found that satisfaction in taking pictures every time I came across a beautiful landscape or an interesting face.”
İkinci Dünya Savaşı başlamadan evvel Lizbon’da açılan uluslararası fotoğraf sergisinde, Diego Spagnezi isminde bir İtalyan san’atçısının teşhir ettiği «Ritorna» isimli eser büyük bir ilgi toplamıştı. Bu fotoğraf, yepyeni bir fotoğraf san’at anlayışı getiriyordu. Ressamın renklerini seçerken, fırçasını kullanırken sahip olduğu hürriyete, fotoğrafçı da makinesini kullanırken sahip olacaktı. Bunun üstüne kişiliğini, kabiliyetini koyup, resme doğru yönelen bir modern fotoğraf san’atı yaratacaktı...
Fotoğrafçılığın bir sanat halini alması oldukça yenidir. Tıpkı sinema gibi. Öyle ki bugün dahi bunların üzerinde tartışılmakta, dünya görüşünün ve sanat anlayışının bir baş yoldan ifadesi olan fotoğraf ve sinemanın gerçek bir sanat olarak kabul edilip edilmeyeceği, zaman zaman söz konusu edilmektedir. Asıl mesele fotoğrafın ne zaman ve ne şekilde bir sanat haline geldiğidir. Yanı objektifin her tespit ettiği konu ve tespit ediş şekli için sanatla bir bağlantı kurulabilir mi? ...
Geçen Cumartesi günü saat 17.00 de şehrimiz yeni bir sanat hareketine şahit oldu. Yıldız V. Moran adında genç bir hanım ilk defa olarak Yenişehir’de Sanatseverler kulübünde bir fotoğraf sergisi açtı. Bu serginin hazırlanış ve açılışında Sanatseverler kulübü idare heyetinden Bülent Sokullu’nun büyük himmet ve gayretleri olmuştur. Sergi yalnız sanatçıların değil, hükümet ricalinin ve Ankara sosyetesinin de geniş ilgisi ile karşılandı. Devlet Vekili Osman Kapani, Ulaştırma Vekili Muammer Çavuşoğlu, Ticaret Vekâleti müsteşarı Munis Faik Ozansoy ile İsveç ve Lübnan elçileri ve kordiplomatiğe mensup birçok zevat ile eşleri açılış töreninde hazır bulunmuşlardır...
Yıldız V. Moran, Beyoğlu’nda Elmadağında “Moderno” salonlarında fotoğraflarını teşhir ediyor.
Yıldız V. Moran imzalı bir fotoğraf karşısında alaka duymamak kabil değildir. Çünkü her birinde bir sanat endişesi, bir araştırma vardır.
Birçok kimse için fotoğraf basit bir “makine ile çekilen resimdir”. Ve fotoğraf alanlarının çoğu çekecekleri resmin karşısına makineyi tutarak düğmeye basar...
Duydunuz mu? Londra’da fotoğrafçılık tahsil etmiş bir Türk kızı bir stüdyo açıyor. Bu genç sanatkâr, İngilizce büyük bir lügatin müellifi olan Vahit Moran’ın kızıdır. Moda’da oturuyorlarmış, Ablasının bir çocuk yuvası var. Erkek kardeşi Cambridge’de doktora yapıyor. Canlı, hareketli, aydın bir ailenin kızı olduğu belli.
Maya galerisinin üstündeki stüdyosuna girince telaşlı bir çalışma ile karşılaştım. Konuşmaya başladık...