top of page

ARTICLES

MANTILLAS, Granada, Spain 1952

MANTILLAS, Granada, Spain 1952

Burcu Kaya

Genis Açı Dergisi

Mayıs-Temmuz 2001

Unutul(may)anlar 

Yıldız Moran

Bu sayıdan itibaren size Türk fotoğrafının az bilinen, bilinse de döneminden sonra çok çabuk unutulan ve işleri sonraki kuşaklara fazla ulaşamayan isimlerinin hayat hikâyelerini fotoğraf çalışmaları ile birlikte sunacağız. Bu bölümün temel amacı geçmişe dönük bellek zayıflığımızın giderilmesine bir ölçüde de olsa katkıda bulunmak. Bu bölümde tanıtacağımız ilk fotoğrafçı ise akademik fotoğraf eğitimi almış ilk kadın fotoğrafçımız olan Yıldız Moran. Sadece on iki yılla sınırlı fotoğraf hayatında zamanının önemli fotoğrafçılarından biri olabilmiş Moran’ın hayat hikâyesini ilgi ile okuyacağınızı umuyoruz.

 

Kapıdan içeri girer girmez ilk gördüğümüz o oldu. Gözlerinde taze, muzip bir bakış, bizi sessiz bir gülüşle karşıladı. Odaları gezip fotoğraflara bakarken, kitaplarını incelerken, yanımızdan hiç ayrılmadı. Oğlunun ofisinin duvarlarındaki kalıcı sergisindeki fotoğraflarından bizi izledi biz onun hikâyesini dinlerken. Oğlu sesindeki gurur ve sevgi ile bize Yıldız Moran’ı anlatırken, o geniş odanın tüm duvarlarına yayılan fotoğraflarının her birine sinmiş olan ruhu sessizce etrafımızda dolaştı, her bir fotoğraftaki dostlarıyla sohbete daldı.

 

Şimdi, sakin ve duru, öylece uzağa dalmış bakıyor siyah beyaz, eski bir fotoğrafta. Beni en çok etkileyen hangisi bilmiyorum; o sessiz ve dalgın bakışın ardındaki tutku mu, yoksa o tutkudan bile daha güçlü olan cesaret mi? Hangisi? Yaptığı her işi tam anlamıyla yapmasını sağlamış olan güçlü tutku mu; hayatinin yönünü olduğu gibi değiştirmesine neden olacak kararlar almasına, birçoğumuzun bugün bile yapmaya korkacağı pek çok şeyi yaşamasına yardım etmiş olan cesareti mi? Eski, uzak zamanlara ait bir fotoğrafta, istemiş, istediğini elde etmek için çok çalışmış ve bunu başarmış bir insanin huzuruyla, o durulukla bakıyor uzaklara.

 

Yıldız Moran, Türkiye’nin profesyonel anlamda eğitim görmüş ilk kadın fotoğrafçısı. 1951 yılından 1962 yılına kadar yaşamını fotoğrafla geçirmiş, Avrupa’yı, Türkiye’yi gezmiş, 4 yılda 10 sergi açmış, fotoğraf kitapları, çeviriler sözlükler yazmış, 3 tane çocuk yetiştirmiş bir kadın, hayatini yaratmaya adamış bir insan...

 

Yıldız Moran, 24 Temmuz 1932’de İstanbul’da dünyaya gelir. 1951’de Robert Kolej’den mezun olur. Asil isteği resim okumak olduğu halde dayısı sanat tarihi profesörü Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun etkisiyle fotoğrafa yönelir ve fotoğraf eğitimi almak üzere İngiltere’ye gider. Moran fotoğrafa başlamasının hikâyesini yıllar önce Seyit Ali Ak’la yaptığı bir söyleşide şöyle anlatıyor: “Beni fotoğrafçılığa iten başarısızlığımdı. Kolejde 8. sınıfta hiç beklemeksizin sınıfta kalınca oldu. Nazım’ın eşi Münevver Hanım geliyordu dersime. Çok iyi bir hoca idi ama Moda’da oturduğumdan yola dayanamayıp hiç derse girmedim. Kalmak büyük şok oldu. Dayım Mazhar Şevket İpşiroğlu, ‘Niçin fotoğraf yapmıyorsun’ dedi. Resme olan ilgimi biliyordu. Kendi imkânlarımla İngiltere’ye gittim, talebe oldum. O zaman İngiliz Ataşesi bile İngiltere’de fotoğraf okulu olduğunu bilmiyordu. Dekorasyon çalışan bir arkadaşımın okuluna yazarak ve apar topar beş gün içinde gittim, ucu ucuna yani…”  (1)

 

1950-1951 yılları arasında Bloomsbury Teknik Koleji’nde ve 1951-1952 yılları arasında da Ealing Teknik Koleji’nde fotoğrafçılık eğitimi alır. Fotoğrafçılık hakkındaki bilgisini pratikte de sağlamlaştırmak için önce dönemin tanınmış fotoğrafçılarından Barron’un asistanlarıyla sonra da Olde Vic Tiyatrosu’nun ünlü fotoğrafçısı John Vickers ile çalışır. İngiltere’de bulunduğu süre boyunca bir tanesi Londra’da, dört tanesi Cambridge’de ilgi gören beş sergi açar. 1952 yazında İtalya’ya giden Moran, orada bir fotoğraf kulübüne üye olur. İspanya’yı ve Portekiz’i dolaşır. Bu ülkelerdeki çalışmalarından oluşan bir fotoğraf kitabi hazırlar ve çeşitli sergiler açar. Bu gezilerin ardından Türkiye’ye dönmeye karar verir. İstanbul ve Anadolu’yu dolaşır ve bu fotoğraflar tanınmasında büyük rol oynar. Beyoğlu Kallavi Sokak’ta o yıllarda sanat dünyasının önemli uğrak noktalarından biri olan Maya Galerisi’nin üstünde açtığı stüdyosunda hem çekim yapar hem de çektiği fotoğrafları sergiler. Şubat 1955’den Mayıs 1957’ye kadar 3’ü İstanbul’da 1 tanesi Ankara’da 4 sergi açar. Sergiler iç ve diş basında çok ses getirir.

 

Bütün bu verimli çalışmalarına rağmen, işler pek de beklediği gibi gitmemektedir. Sergileri çok ses getirmiştir, pek çok ziyaretçi çekmiştir ama Cambridge’de açtığı tek bir sergide bir günde 25 fotoğraf satmışken, ülkesinde çok sevilen ve beğenilen fotoğraflarından bir tanesini bile satamamıştır. Fotoğrafçılıktan yeterli para kazanamadığını görünce, yılbaşı kartları bastırıp satmaya karar verir. Bu kararı aldığı en önemli kararlardan biridir belki de. Çünkü Yıldız Moran, kartları bastırmak için gittiği matbaada hayatını değiştirecek insanla, Özdemir Asaf’la tanışır. “Yaşamımı sürdürebilmek için para kazanmam gerekliydi. Yılbaşı kartları yapıp satmak, para kazanmamı sağlayabilir diye düşündüm. Anlaştığım matbaa çak kötü basmıştı kartlarımı. Tam umutsuzluğa düşmüşken, bir arkadaşım Özdemir Asaf’ı önerdi. ‘Hem şairdir, hem de titiz ve güzel baskılar yapar’ dedi. İş konuşmak için Özdemir Asaf’ın matbaasına gittim. Tarihini de verebilirim tanışmamızın; 4 Kasım 1954, saat 11:00. Kelimelerle dile getirmek zor. Duygulu, kibar, hiç görülmemiş ve bir daha göremeyeceğim bir insandı Özdemir Asaf Pırıl pırıl bir zeki, renkli, yepyeni, bambaşka bir dünyaydı o. Olağanüstü bir insandı kısacası…” (2)

 

1962 yılında Özdemir Asaf’la evlenir ve fotoğrafçılığı bırakır. Evliliğinden sonra Yıldız Moran adı - aynı yıl Edinburg’da, 1970 ve 1988 yılları arasında da İstanbul’da açtığı 4 retrospektif sergi dışında - sadece Özdemir Asaf’ın eşi ve sözlük yazarı ve çevirmen olarak duyulur. Yıldız Moran fotoğrafı tamamen bırakmasını şu sözleriyle açıklar: “24 saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana atılamayacak bir konudur fotoğrafçılık. İnsana, hayata özgün, bir aşamanın bir yerini kavramsal olarak dolu, yoğun, ağırlıklı olarak verebilen kişidir fotoğrafçı (...) Birden 24 saatimi bu konuya mı vereceğim, yoksa daha önemli konular var mı benim için diye düşündüm. Daha önemli şeyler olduğuna karar verdim ve 12 yıl sonra bıraktım bu işi (...) Dört yıl içinde üç çocuk sahibi oldum ve artık tüm 24 saatlerimi çocuklarıma adadım.”  (3)

 

Yaratıcı alandaki çalışmaları daha çok çocukları ile sözlük ve çevirilere kaymıştır. Babası Vahid Moran’ın hazırladığı ve 1945 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan Büyük Türkçe-İngilizce Sözlük’ü genişletir (A. Vahid Moran, 1985, Adam Yayınları). Daha sonra da “Eş Anlamlı Sözcükler ve Karşıt Anlamları Sözlüğü”nü yayına hazırlar (Spatyom Yayınları, 1992). Samih Rifat, “Yıldız Moran Fotoğrafçı” isimli kitabın önsözünde, “fotoğraf”ın bu sözlükte neredeyse hemen hemen hiç anılmamasıyla ilgili şaşkınlığını şöyle dile getiriyor: “…Geçenlerde, fotoğrafla ilgili bir yazımı yazmaya çabalarken, bu sözlükte fotoğraf maddesinin bulunmadığını şaşkınlıkla fark ettim. Yalnızca fotoğraf mı! Fotoğraf makinesi, kamera, karanlık oda, film gibi sözcükler de yoktu sözlükte. Olması gerekli miydi? Belki de değildi; ama sözlüğü hazırlayan kişı, adı söylenceleşmiş eski bir fotoğrafçı olunca iş değişiyordu. Örneğin sinema vardı bir dizi karşılığıyla da fotoğraf yoktu. Aradım taradım, hazırlayıcısının yaşamında onca önemli bir yer tutan fotoğraf uğraşını anımsatan hiçbir sözcük bulamadım sözlükte. Sözlük fotoğraftan arındırılmıştı sanki.” (4)

 

1982 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Fotoğraf Enstitüsü tarafından onur üyeliğine layık görülür. Uzun yıllar sonra ismi bir kez daha fotoğrafçı olarak anılır. Yıldız Moran yıllar sonra fotoğrafa tekrar başlamayı düşünse de buna cesaret edemez. “... Sonra üç çocuk dünyaya getirip fotoğraftan uzaklaştım. 10 yıl kadar hep tekrar başlamayı umdum. Ama arayı açtıktan sonra çok zor. Acımasız bir konu. Çok geniş olanakları var. Çok güzel bir anlatım yolu. Düzeyini korumak için büyük çaba gerekli. Her sanatta olduğu gibi, yarım olacak iş değil. Hiç yapmamak daha iyi.”  (5) Türk fotoğrafının akademik eğitim almış ve profesyonel anlamdaki ilk kadın fotoğrafçısı olan Yıldız Moran 15 Nisan 1995’te hayata veda eder.

 

Yıldız Moran fotoğraflarında insanlar, uzak bakmaz; belki uzaklara bakarlar ama asla uzak bakmazlar. Yalınlık ve sadeliğin yanı sıra portrelerdeki sıcaklık oldukça belirgindir. Objektife bakan yüzler, mercekten çok, merceğin gerisindeki kadını görüyor gibidir. Bu yakınlığın sebebi, fotoğrafçının, portresini çekeceği kişiye bir obje gibi değil olduğu gibi yani bir insan gibi davranmasıdır. Bu portrelerdeki insanların ortak özelliği, hepsinin Yıldız Moran’la fotoğraflarının çekilmesinden önce bir paylaşım yaşamış olmalarıdır. Bir selam, hatır sorma, belki de bir ufak gülüş... Her birinde Yıldız Moran’dan bir hatıra kalmıştır. Moran, fotoğraf üzerinde bıraktıkları izlerin karşılığını, içten bir gülümseyiş ya da sıcaklığıyla ödemiştir bu insanlara. “Konu insandır benim için. Ben onunla iki insan olarak bağımı kurarım. Fotoğrafçı olmam hiç bir zaman ön planda değildir. İkimiz selamlaşırız, konuşuruz, dertleşiriz. Yakınlık kurulur.” (6)

 

Yıldız Moran için fotoğrafçılık, şiirselliği olan her şeydir. “Teknik sadece bir vasıtadır. Herhangi bir sanatkör, insanların günlük meşguliyetleri ve kaygıları içinde farkedemediği, günlük hayatın bir parçası olan, bazı güzellik ve gerçekleri tekniği vasıta edip, diğer insanlar tarafından da görülebilecek bir hale getirmelidir. Mesela, elma yiyen bir çocuk resmini çekersiniz, bu resim, elma yiyen bütün çocukların sembolü olur. İşte o zaman bu eser muvaffak olmuş bir eserdir.” (7)

 

Fotoğrafı “24 saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana atılamayacak bir konu”, fotoğrafçıyı da “İnsana, hayatta özgün, bir aşamanın bir yerini kavramsal olarak dolu, yoğun, ağırlıklı olarak verebilen kişi” olarak tanımlayan Moran’ın; yaptığı işe böylesine büyük bir saygıyla yaklaşan, böylesi bir sorumluluk duygusuyla fotoğraf çeken bir insanın, fotoğraflarında ince güzellik, insana ve doğaya saygı bulunması kadar doğal ne olabilir? Yaratıcılığa, yaratma eylemine bu kadar büyük önem veren bir insanın hayatının en büyük eserini yaratma vakti geldiğinde yaşamını ve zamanını kaplayan diğer şeylerden vazgeçmesini kim yadırgayabilir? Fotoğraflarına böylesi bir sevgi ve saygıyla yaklaşan bir insanın, kendi çocuklarına, âşık olduğu insana, tüm hayatını adamasını ne engelleyebilir? Yaratmak bir ihtiyaçtır bazı insanlar için. Sadece yaratmak için seçilen yollar farklıdır. Bazıları resim yapar, bazıları fotoğraf çeker, bazıları yazı yazar. Yıldız Moran, yaratmak için en iyi bildiği yolu çok daha zor ve uzun bir yaratma süreci için, çocuklarının dünyalarını yaratmak için bırakmıştır. Sadece 12 yılda yaptığı çalışmalara baktığımızda, bu seçim için üzülmemek elde değil. Ama aynı zamanda yaptığı seçim için cesaretine hayran kalmamak da elde değil.

 

Burcu Kaya

Mayıs 2001

NOTLAR

(1), (5) “Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafi 1923-1960”, Seyit Ali Ak, Remzi Kitabevi, Istanbul, 2001

(2), (3) “Türkiye’nin İlk Kadın Fotoğrafçısı Yıldız Moran”, Ses Dergisi, 25. sayı, 25 Haziran 1983

(4) “Bir Unutma ve Unutulma Öyküsü” (“Yıldız Moran Fotoğrafçı” isimli kitabın Önsözü), Samih Rifat, Adam Yayınları, Istanbul, 1998

(6) “Yıldız Moran ve Fotoğraf Sanatı”, Cumhuriyet, 28 Kasım 1970

(7) “Yıldız Moran Neler Yapmak lstiyor”, Selma Yazoğlu

bottom of page