LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
ARTICLES
THE QUEEN OF SPADES / KUMARBAZ, Mersin, Turkey 1955
Samih Rıfat
Yıldız Moran – FotoÄŸrafçı, Adam Yayınları
Mayıs 1998
​
Bir Unutma ve Unutulma Öyküsü
​
Ellili yılların ünlü kadın fotoÄŸrafçısı Yıldız Moran’ın, fotoÄŸrafı bıraktıktan yıllar sonra, 1992’de yayımladığı EÅŸanlamlı Sözcükler ve Karşıt Anlamları SözlüÄŸü, son yıllarda elimin altından hiç eksik etmediÄŸim, yazarken sık sık baÅŸvurduÄŸum, sayfalarını karıştırdığım bir kitap. EÅŸanlamların da ötesinde, TDK’nin Kavramlar Dizini’ne benzer bir yaklaşımla iliÅŸkili sözcükleri, çaÄŸrışımları da veren bu sözlük, yazı yazan kiÅŸi için gerçekten çok deÄŸerli bir kaynak. Geçenlerde, fotoÄŸrafla ilgili bir yazımı yazmaya çabalarken, bu sözlükte fotoÄŸraf maddesinin bulunmadığını ÅŸaÅŸkınlıkla fark ettim. Yalnızca fotoÄŸraf mı! FotoÄŸraf makinesi, kamera, karanlık oda, film gibi sözcükler de yoktu sözlükte. Olması gerekli miydi? Belki de deÄŸildi; ama sözlüÄŸü hazırlayan kiÅŸi, adı söylenceleÅŸmiÅŸ eski bir fotoÄŸrafçı olunca iÅŸ deÄŸiÅŸiyordu. ÖrneÄŸin sinema vardı bir dizi karşılığıyla da fotoÄŸraf yoktu. Aradım taradım, hazırlayıcısının yaÅŸamında onca önemli bir yer tutan fotoÄŸraf uÄŸraşını anımsatan hiçbir sözcük bulamadım sözlükte. Bulabildiklerim de eksiltilmiÅŸ gibiydi. Sözgelimi objektif sözcüÄŸünün karşısında adese, mercek, mercek dizgesi sözcükleri vardı ama fotoÄŸraf anımsatılmıyordu bile. Sözlük fotoÄŸraftan arındırılmıştı sanki. Yıldız Moran’ın bilinçaltından yansımış gibi duran bu eksiklik, bu unutma, beni yıllar öncesinin baÅŸka bir unutuÅŸ/unutuluÅŸ öyküsüne, Yıldız Moran’ın fotoÄŸrafçılık yaÅŸamının ÅŸaşırtıcı öyküsüne geri götürdü.
Önce bir tutku öyküsüdür Yıldız Moran’ın fotoÄŸrafçılığının öyküsü; sonra da bir özveri ve vazgeçme öyküsü. FotoÄŸraf tarihimizin, çaÄŸdaÅŸ anlamda ilk kadın fotoÄŸrafçısıdır Yıldız Moran; belki de ülkemizin ilk ciddi fotoÄŸraf eÄŸitimi almış, “okullu” fotoÄŸrafçısıdır. Önceleri resim yapmaya niyetliyken dayısı, ünlü sanat tarihçisi Mazhar Åževket Ä°pÅŸiroÄŸlu’nun yüreklendirmesiyle Ä°ngiltere’ye gitmiÅŸ, Bloomsbury Technical College ve Ealing Broadway Technical College’de fotoÄŸraf eÄŸitimi görmüÅŸtür. Daha sonra o yılların ünlü bir Ä°ngiliz portre fotoÄŸrafçısının yanında kısa bir süre çalıştığını ve Ä°ngiltere’de kaldığı dört yıllık süre içinde, Cambridge’de bir, Londra’da beÅŸ sergi açtığını, Ä°spanya ve Portekiz fotoÄŸraflarından oluÅŸan bir fotoÄŸraf kitabının hazırlıklarını yaptığını biliyoruz. Bundan daha iyi, daha parlak bir çıkış mı olur! Türkiye’ye döndüÄŸünde de hızı kesilmeyecektir Yıldız Moran’ın. Ä°stanbul’da ve Anadolu’da fotoÄŸraf çeker coÅŸkuyla; sergiler açar, uluslararası sergilere katılır. BeyoÄŸlu’nda Kallavi Sokak’ta, o yılların sanat nabzının attığı en önemli noktalardan biri olan Maya Galerisi’nin üstünde bir stüdyo açar. Bu stüdyoda hem çalışır, çekimler yapar, hem de fotoÄŸraflarını sergiler. Basında, “kapanmayacak bir sergi!” tanımıyla söz edilir bu stüdyodan. Dönemin sanat eleÅŸtirmenleri bu dinamik ve tutkulu genç kadının iÅŸlerine ilgi duyarlar; gelip kendisiyle söyleÅŸiler yaparlar, fotoÄŸraflarını gazetelerinde, dergilerinde basarlar.
Günün birinde stüdyoyu gezen ressam Nurullah Berk, Fransızca yazdığı bir yazıda “anıtsal fotoÄŸraflar” diye söz eder orada gördüklerinden ve Moran’ın sanatı üstüne, bence önemini bugün de koruyan düÅŸünceler ileri sürer: “Yıldız Moran’ın fotoÄŸraflarını kesin biçimde tanımlayacak bir sözcük bulmak gerekseydi, bu fotoÄŸrafların her ÅŸeyden önce acımasız, hatır gönül tanımayan fotoÄŸraflar olduÄŸunu söylerdim.
Açıklayayım : ÇoÄŸu kez fotoÄŸrafçılar — en iyileri bile — hoÅŸa giden görüntüler yaratmaya çalışıyorlar. Aşırı biçimde kullanılmış ışık oyunları, kolayca bir atmosfer yaratan yansımaların bolluÄŸu, ‘yazınsal’ bir yanın ağır bastığı hoÅŸ çerçevelemeler, kadının zarifliÄŸini öne çıkaran ‘monden’ ve gönül okÅŸayıcı portreler, bunların hepsi hoÅŸluÄŸa yönelen ve bir sanatçının görüntülerinde bol bol yaratabileceÄŸi ÅŸeyler. Objektifleriyle evrenin yalnızca göze hoÅŸ gelen görüntülerini yakalayan fotoÄŸrafçıların gördüÄŸü büyük raÄŸbet de buradan geliyor; çünkü çiÄŸ bir biçimde gözümüz önüne serilen gerçeÄŸi yok sayma eÄŸilimi hepimizde var olan bir eÄŸilim, (...) Yıldız Moran durmadan geziyor ülkenin içlerinde ve beklenmedik olanın peÅŸinde koÅŸan bir görüntü avcısına sayısız olanaklar sunan en uzak, en zor ulaşılır köÅŸelere bile gitmekten çekinmiyor. Yüzyıllık duvarlar arasında yılan gibi kıvrılan sokaklar, kayalara oyulmuÅŸ evler, yün eÄŸiren, iÅŸ iÅŸleyen kadınlar, balıkçılar, beyaz badanalarıyla göz alan duvarların gölgesinde oynayan bebeler, çoban portreleri, koca ceylan gözleriyle genç köylü kadınları, tüm bir Anadolu dünyası geçiyor gözlerinizin önünden bu büyük fotoÄŸraflara baktığınızda; ve bu yapıtların anıtsallığı, dışavurum güçlerini bir kat daha arttırıyor.”
Ellili yıllar, Türk fotoÄŸrafında yeni bir dönemin açıldığı yıllardır. Ara Güler’in görkemli “foto muhabiri” yaÅŸamı bu yıllarda baÅŸlar; Fikret Otyam’ın ilk DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu röportajları bu yıllarda yayımlanır ve büyük ilgiyle karşılanır. Hayat dergisi, batı ülkelerinin büyük ve özenli fotoÄŸraf baskılarına yer veren dergiler geleneÄŸini ülkemize taşımıştır. FotoÄŸraf dünyasında, basın ve yayım olanaklarının geliÅŸmesine paralel bir canlılık izlenmektedir ve sonraki yılların birçok önemli fotoÄŸrafçısı bu yıllarda yetiÅŸecektir.
Yıldız Moran da tam bu ortamın fotoÄŸrafçısıdır; bir stüdyo fotoÄŸrafçısı gibi yola çıkmasına karşılık o da özellikle Anadolu halkının yaÅŸamını tanıtan fotoÄŸraflarıyla tanınır. O dönemde kendisiyle yapılan söyleÅŸilerden fotoÄŸrafı sevdiÄŸini, önemsediÄŸini, ileride sinemayla da uÄŸraÅŸmak, belgesel filmler yapmak istediÄŸini öÄŸreniyoruz. FotoÄŸraf konusunda söyledikleri, bu uÄŸraÅŸa büyük bir tutkuyla baÄŸlandığını ve ciddi bir sanat kültürü taşıdığını açıkça gösteriyor. Cambridge Trinity College’de açtığı bir günlük sergide yirmi beÅŸ fotoÄŸraf sattığı halde Ä°stanbul’da açtığı bir sergide tek bir fotoÄŸraf satamamış olmak ÅŸaşırtıyor onu. Ama yılmıyor; bir Türkiye albümü hazırlamayı düÅŸünüyor. 1959 Ocak ayında çıkan bir gazete haberinde, Yıldız Moran’ın çok yakında Almanya’da bir sergi açacağı, iki yüze yakın fotoÄŸrafla “Anadolu medeniyetini ve güzel Ä°stanbul’u” oraya taşıyacağı bildiriliyor. Yine aynı haberden fotoÄŸrafçımızın Paris’e geçeceÄŸini, orada da bir sergi açacağını ve sonra da olasılıkla Amerika’ya gideceÄŸini öÄŸreniyoruz. Bu sergi projeleri gerçekleÅŸti mi bilmiyorum. BildiÄŸim, bu denli parlak bir baÅŸlangıç yapan bu ilginç kadının üç yıl sonra fotoÄŸrafı bütünüyle bıraktığı. Nedenini de açıklıyor bunun: evliliÄŸi ve çocukları! 1983 yılında kendisiyle yapılan bir söyleÅŸide ÅŸunları söylüyor Yıldız Moran:
“Yirmi dört saat düÅŸünülen, yaÅŸanılan, ikinci plana atılamayacak bir konudur fotoÄŸrafçılık. Ä°nsana, hayata özgü bir aÅŸamanın bir yerini, kavramsal olarak dolu, yoÄŸun, ağırlıklı olarak verebilen kiÅŸidir fotoÄŸrafçı (...) Birden yirmi dört saatimi bu konuya mı vereceÄŸim, yoksa daha önemli konular var mı benim için diye düÅŸündüm. Daha önemli ÅŸeyler olduÄŸuna- karar verdim ve on iki yıl sonra bıraktım bu iÅŸi.”
Bu bırakma, unutma (sözlükteki gibi mi?) ve unutulmayı da birlikte getirdi Yıldız Moran’ın yaÅŸamına. O fotoÄŸraf dünyasından, fotoÄŸraf dünyası ondan uzaklaÅŸtı. Ara sıra onu anımsayanlar oldu gerçi; orada burada Yıldız Moran’ı ve geçmiÅŸte kalmış sanatını konu alan tek tük yazılar çıktı, 1982 yılında Ä°stanbul DGSA FotoÄŸraf Enstitüsü’nün Onur Üyesi kabul edildi. Ama yüz elli yıllık bir fotoÄŸraf geçmiÅŸi olmasına karşın “fotoÄŸraf müzesi”ni bir türlü kuramamış, fotoÄŸraf kitaplarının ancak son on yılda doÄŸru dürüst basılabildiÄŸi bir ülkede Yıldız Moran’ın bir fotoÄŸrafçı olarak gereÄŸince anımsanması da beklenemezdi. Yeni kuÅŸaklar, oraya buraya sıkışmış bir iki kare dışında onun fotoÄŸraflarını görmediler (son sergisi 1970’te açılmıştı) ve Yıldız Moran, kimi zaman Özdemir Asaf’ın eÅŸi (soyadını pek kullanmasa da), kimi zaman bir sözlük yazarı olarak tanındı daha çok (babası Vahid Moran’ın Türkçe-Ä°ngilizce sözlüÄŸünü geniÅŸletip yayına hazırlayarak çok önemli bir hizmeti de bu alanda vermiÅŸti Yıldız Hanım).
FotoÄŸrafı bırakma öyküsüne gelince, bu konuda Yıldız Moran’ın söylediklerine çok da inanmak istemiyorum. Bir sanat tutkunu, yalnızca çocukları ve ailesi için tutkusundan vazgeçer mi? Åžimdi adını anımsamadığım bir Fransız yazarı (Malraux olabilir), beni çok düÅŸündüren ve yaklaşık olarak ÅŸöyle dile getirebileceÄŸimiz bir düÅŸünce ileri sürüyor: “Yaratıcılık, sanatçıların üstünden gelen ve onları aÅŸan bir ÅŸeydir. Bu nedenle de sanatçılar, yaptıklarının bilincinde deÄŸildirler çoÄŸu kez.” ÇoÄŸu has sanatçıda duyumsadığım bir ÅŸeydir bu benim. ÇoÄŸu kez, neyi neden yaptığını bilmez sanatçı; doyurucu açıklamalar getiremez yaptıklarına. Belki de bu alanda hiçbir ÅŸeyin akılcı bir açıklaması yoktur. Yaratmanın bir açıklaması yoktur; yaratmaya baÅŸlamanın bir açıklaması yoktur... Durdurmanın, bitirmenin de yoktur. Sanat alanına giren her ÅŸey için olduÄŸu gibi: “Sessizlik ve sırdır ötesi”.
​
Öyle ya da böyle, bu ülkede bir “fotoÄŸraf müzesi” kurulduÄŸunda, geçmiÅŸin deÄŸerleri, gecikmiÅŸ bir kadir bilirlikle bir araya getirildiÄŸinde Yıldız Moran’ın orada çok sıcak ve heyecan verici bir köÅŸesi olacak, bundan hiç kuÅŸkunuz olmasın!
​
Samih Rıfat
Mayıs 1998
​
​