top of page

ARTICLES

​SMILE / GÜLÜŞ, Cappadocia, Turkey 1956

SMILE / GÜLÜÅž, Nevsehir, Cappadocia, Turkey 1957

Merih AkoÄŸul

Pera Müzesi Sergi KataloÄŸu

Kasım 2013

​

Fotoğrafın Yıldız Moran'ı

 

Yıldız Moran’da insanın ÅŸiiri

 

“Çoklarından düÅŸüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler”

 

Dizeleriyle baÅŸlar ünlü ÅŸairimiz Behçet Necatigil’in Solgun Bir Gül Dokununca adlı, o çok sevilen ÅŸiiri. Necatigil, somut bir izlekten yola çıkarak, bizlere ÅŸiirin olaÄŸanüstü evrenine doÄŸru bir rota çizer.

 

Sanatın en kadim ve soylu dallarından biri olan ÅŸiir, tragedya ile birlikte, yüzyıllar boyunca yükseliÅŸte olan insana en büyük manevi desteÄŸi vermiÅŸtir. Destanlardan ağıtlara kadar insanlar cümlelerin manzum yapısına sığınıp kendilerini bir üst kademede daha güçlü ve akılda kalıcı bir biçimde ifade etmeye çalışmışlardır.

 

Sözcükler bildiktir ama yine de sözcüklerin toplamdaki anlamıyla açıklanamayacak baÅŸka bir ÅŸey daha vardır Necatigil’in ÅŸiirinde. Aslında buradaki, güçlü duruÅŸ sergileyen sanat yapıtlarının tümünde olan bir durumdur. Hep ağızda kalan güzel tattan sonra deÄŸil midir ki, insanın yediÄŸi yemeÄŸin içindeki malzemeleri merak etmesi. Ama yine de iÅŸin gerçeÄŸi, o malzemeleri doÄŸru oranlarda bir araya getirecek kiÅŸinin varlığıdır.

 

Estetik kuramları ve farklı metodolojilerdeki incelemeler, adına sanat dediÄŸimiz bu ince duyguyu; ritim, uyum, melodi, kompozisyon, kafiye, karşıtlık, simetri gibi sözcüklerle ifadelendirme çabasına girer. Evet, zevklerin ve renklerin tartışılamayacağına dair bir savsöz vardır ama estetik ilmi de bunu, yorum üzerinden kuram, görüÅŸ, akım ve ekollere baÄŸlamaya çalışır. Böylelikle sanatın ortak dili ortaya çıkar ve toplumdan alınan geri dönüÅŸlerle sanat, anonim olarak tekrar toplumun içinde erir.

 

Bu ÅŸiirin giriÅŸ dizelerinin bende tuhaf bir biçimde Yıldız Moran ve fotoÄŸraflarıyla örtüÅŸtüÄŸünü düÅŸünüyorum. O çoÄŸumuzun görmediÄŸi, görüp geçtiÄŸi ya da önünde yeterince durmadığı birçok ÅŸeyi gördü; saptadı ve paylaÅŸtı. Ondan sonradır ki, farklı bir dünyanın ipuçları insanlığın önüne serilir oldu.

 

Aradan yarım asır geçtikten sonra fotoÄŸraflara bakıp yeniden okumasını yaptığımızda, gerçek bir fotoÄŸraf dehasıyla karşı karşıya olduÄŸumuzu bir kez daha görüyoruz. Ve ÅŸiirin, sanılanın aksine, sinema ya da resim yerine, fotoÄŸraf sanatı ile kardeÅŸ olduÄŸunu anlıyoruz; Yıldız Moran’ın elinde fotoÄŸraf makinesiyle yazdığı ÅŸiiri görünce.

 

 

Ülkede olmak

 

O günler, dünyanın siyah-beyaz kavrandığı, insanların önlerinden geçen anları grinin tonlarında yaÅŸadığı ilginç zamanlardı. Günün modası, tasarımları, dekorasyonu, otomobilleri, mobilyaları, tabelaları ile farklı bir dönem yaÅŸanmaktaydı. Evren, adeta fotoÄŸrafı çekilen nesnelerin toplamıydı.

 

Ä°ngiltere’de aldığı eÄŸitimden sonra 22 yaşında Türkiye’ye dönen Yıldız Moran, özellikle stüdyoportre fotoÄŸrafçılığı konusunda büyük deneyim kazanmıştı. Bu deneyimini de, o dönemlerde çektiÄŸi sanatçı portrelerinde baÅŸarıyla yansıtacak, aynı zamanda da geçimini saÄŸlayacaktı.

 

Yıldız Moran, dönemin fotoÄŸrafçılarına göre genç yaşında edindiÄŸi fotoÄŸraf tecrübesini arÅŸivindeki zengin doÄŸa, yaÅŸam ve insan fotoÄŸrafları ile birleÅŸtirince, sonuç çok etkileyici olmuÅŸtu. Bununla da kalmamış Anadolu’ya yaptığı gezilerle kalkınma dönemindeki Cumhuriyet Türkiyesi’nin deÄŸiÅŸik yüzünü kendine özgü bir yaklaşımla peliküle geçirmiÅŸti.

 

Yıldız Moran’ın Ä°ngiltere’de eÄŸitim alması aslında o günlerde hiçbir Türk fotoÄŸrafçının bilmediÄŸi teknik ve estetik bilgiden haberdar olduÄŸu anlamına gelmektedir. Bu elbette Moran için büyük avantaj oluÅŸturmuÅŸtur. Ama kendisinin de belirttiÄŸi gibi, Türkiye’ye döndükten sonra ciddi malzeme sorunları yaÅŸamıştır.

 

Yıldız Moran, Seyit Ali Ak ile yaptığı söyleÅŸide yaratma süreciyle birlikte, teknik ve malzeme iliÅŸkisini çok güzel özetlemiÅŸtir: “DüÅŸüneceksiniz, neyi nasıl yapacağınızı, çekeceÄŸinizi kafanızda tasarlayacaksınız. Öyle ki ilgili her teknik sorun, konunuzla aranızdan çıkacaktır. Çıkacak kadar hâkim olacaksınız duruma. En yeni geliÅŸmeleri, en yeni olanakları arayacaksınız. Bir kere ben geldikten sonra da bugün de zannediyorum malzeme en büyük sorundur. Ä°stediÄŸiniz kâğıdı bulamazsınız, istediÄŸiniz malzemeye ulaÅŸamazsınız. Türkiye’de çalışan herkes bir tür cambazdır. Olmadık kâğıtta, olmadık sonucu alacaksınız. Bu teknik açıdan öyle bir engel ki, içeriÄŸe yönelecek zaman kalmıyor.” 

 

Gerçekten de fotoÄŸraf konusunda yaptığı hem teknik hem de görsel devrimlerle dünyanın en önemli ülkelerinden biri olan Ä°ngiltere’de, daha o yıllarda Yıldız Moran’ın edinmiÅŸ olduÄŸu deneyim ve kullanmış olduÄŸu malzeme, deÄŸil 1950’ler, Türkiye’nin 80’li yıllarıyla bile kıyaslanamazdı.

 

Bu konunun önemle altını çizmemizin nedeni, fotoÄŸraf gibi bir ucu teknolojiye baÄŸlı bir sanat dalının, bir alt dil olarak oluÅŸmasında, tekniÄŸin estetik üzerindeki belirgin biçimsel etkisidir. Çünkü Yıldız Moran, fotoÄŸrafın belge yönünün yanında, sanatla olan baÄŸlantısını, üstelik 20’li yaÅŸlarının başında çözmüÅŸ bir fotoÄŸrafçıydı.

 

Dünyada, hemen hemen her konuda olduÄŸu gibi fotoÄŸrafçılık alanında da erkek egemenliÄŸi hâkimdir. Her ne kadar Julia Margaret Cameron’dan günümüze kadar gelen kadın fotoÄŸrafçılar, yepyeni bir duyarlılık alanını yaratmış da olsalar, bu mesleÄŸi tercih etme konusunda sayılarının azlığı nedeniyle biraz kategori dışında bırakılmışlardır. Yıldız Moran da bugüne kadar hep kadın fotoÄŸrafçılar kategorisinde anılmış ve bu yaklaşım çeÅŸitli ortamlarda defalarca tartışılmıştır. Yıldız Moran’a hep bir haksızlık yapıldığı düÅŸüncesi de fotoÄŸraf dünyamızda yaygındır.

 

Yıldız Moran’ın bir kadın fotoÄŸrafçı olarak ele alınmasını, bu sanatın yıllar boyunca bir erkek iÅŸi olarak kabul edilmesinden deÄŸil, Yıldız Moran’da olan bu olaÄŸanüstü duyarlılığın bir kadın gövdesinde yeryüzüne indiÄŸinden kaynaklandığını düÅŸünmek daha doÄŸrudur. Onun bakış açısından incelikle iÅŸlenen anlar, fotoÄŸraf tarihinde yeri baÅŸkalarıyla deÄŸiÅŸtirilemeyecek özel bir görüntüler bütünlüÄŸünü ortaya çıkarmıştır. Onun bir benzerinin olmayışı, bu özgün yapının -takip edilemez varlığını bir kez daha ispatlamaktadır.

 

Yıldız Moran, biçemindeki çekinik baÅŸkalığın varlığı ve baÅŸat bir konu peÅŸinde koÅŸmaması nedeniyle bazı fotoÄŸrafçılara göre daha az anılmıştır. Çünkü o, daima sanatın görünmez uzayına çalışmıştır. Arkasından gelenlere onu yakalayacağı bariz bir kulp da sunmamıştır. Yapıtlarına eklemlediÄŸi duygusal bir kod, onun kopyalanmasını da önlüyordu. Ä°hmal edilmesinin en önemli nedeni, mürit-mürÅŸit iliÅŸkisine asla girmemiÅŸ olmasıdır; ileride bir daha unutulmamak üzere hatırlanmanın ve böylece tarihe mal olmanın nedeni de aynıdır.

 

FotoÄŸraf dünyası, Yıldız Moran’a böylesine ilginç bir ara düzlemi fotoÄŸraflar aracılığıyla alçakgönüllülükle sunduÄŸu için çok ÅŸey borçludur. O günlerde çok ilgi çekip gündemde olan fotoÄŸraflar ve fotoÄŸrafçılar artık hatırlanmaz olmuÅŸ ama Moran’ın fotoÄŸrafları her geçen gün deÄŸerini artırarak görsel hafızamızın vazgeçilmez parçaları haline gelmiÅŸtir.

 

 

GeleneÄŸin içinde bir parça

 

FotoÄŸraf da tüm diÄŸer sanatlar gibi, evreni kavramak için bir yöntemdir. Üstelik diÄŸer sanatlardan kendini net bir biçimde, kuvvetle ayıran bir yöntem. Işığı ve zamanı tüm sanatlardan farklı biçimde kullanan fotoÄŸrafın kendine has iÅŸleyen bir doÄŸası vardır. Kökü belgede yatar. Ä°lk yaptığı iÅŸ, “ân”ı bile deÄŸil, olanı saptamaktır. Aslı zanaattır; sanatı ise ardından gelir.

 

Eskiden fotoÄŸraflar karanlık odada kırmızı ışığın altında yavaÅŸ yavaÅŸ beliriyordu. Günümüz fotoÄŸrafçısı ise, sayısal teknolojinin de verdiÄŸi olanaklarla görünmeyen bir evreni yaÅŸadığımız dünyaya indirerek farklı bir yapılanmayı izleyiciyle paylaÅŸmayı görev edinmiÅŸtir. Ama bu denli rahat yinelenebilir oluÅŸu, onu fenomenolojik anlamda diÄŸer sanatların arkasında sıraya sokmaktadır. Günümüzün kolaycı fotoÄŸrafı, görüntüler dünyasını adeta sentetik bir pelerinle sarmıştır.

 

FotoÄŸrafı büyülü yapan ÅŸey, karanlık odada gerçekleÅŸen iÅŸlemle doÄŸru orantılıydı. Karanlık odada son biçimini alan fotoÄŸraf, çekimde ona eklenen özellikleri kayıpsız olarak izleyiciye aktarmayı amaçlıyordu. Oysa günümüzde çekilen fotoÄŸraf ansızın belirmekte ve bizde ÅŸok etkisi yapmaktadır.

 

Öncelikle Yıldız Moran’ın 175 yıllık fotoÄŸraf geleneÄŸin içinde nerede durduÄŸunu analiz ederek iÅŸe baÅŸlamamız gerekiyor: Batı terbiyesi alan Yıldız Moran, ünlü dilbilimci A. Vahid Moran’ın kızıdır; yani edebiyatçı bir ailede yetiÅŸmiÅŸtir. Türkçe ve Ä°ngilizce dillerine hâkimiyetten gelen, “dil” baÄŸlamında bir üst-kavrayışın da içindedir. Bunların sonucunda oluÅŸan sanatçı sezgisi de Moran’ın fotoÄŸraf sanatı aracılığıyla dünyayı kavramasına neden olur. Onu Türk FotoÄŸrafı’nın “Yıldız”ı yapan özellik, aslında Moran’ın fotoÄŸraf sanatını; akan zamanı ile yaÅŸam arasında bir köprü gibi kullanmasında yatmaktadır. Yıldız Moran, kendi varoluÅŸunu fotoÄŸraf üzerinden büyük bir doÄŸallıkla yeniden kurgulamıştır.

 

FotoÄŸraf da görselliÄŸin bir alt dili olduÄŸuna göre, edebiyat baÄŸlamında bir dil ile ifadenin olanaklarını iyi bilen Moran’ın iÅŸi çok zor olmayacak, geriye, seçtiÄŸi konuları nasıl iÅŸleyeceÄŸi dışında fazla bir problem kalmayacaktır. Eline fotoÄŸraf makinesini alıp, zihninde nihai biçimini çoktan oluÅŸmuÅŸ görüntülerden yola çıkarak, yani tümdengelim metodunu kullanarak heyecanlı bir kararlılıkla yapıtlarını üretecektir.

 

 

Hatır(a)da kalmak

 

Aslında tüm ölümlüler ölümsüzlük peÅŸindedir. Unutulmayı isteyenler bile, bunu söylerken belleklerde “canlı” kalmayı arzulamaktadırlar. Ve fotoÄŸraf hatırlanmanın ve hatırlatmanın en güzel yoludur. UnuttuÄŸumuz birçok ÅŸey, ona ait fotoÄŸrafların görülmesiyle yeniden canlanır. Yani aslında gerekli uyarıcılar olduÄŸunda hiçbir ÅŸey unutulmaz. Tarih yazımı, unutmamanın saÄŸlamasıdır.

 

Yıldız Moran hakkında çıkan birçok yazıda onun unutulduÄŸu ya da yeterince hatırlanmadığı üzerine serzeniÅŸler vardır. Bunun doÄŸruluÄŸu tartışılır. Moran’ın farklı zamanlarda birçok sergisi açılmıştır, ödüller verilmiÅŸ ve röportajlar yapılmıştır. Aslına bakılırsa, Yıldız Moran’ın fotoÄŸraf dünyasındaki sorunu unutulmak deÄŸil yeterince anlaşılamamak olmuÅŸtur. Onun fotoÄŸraflarındaki mesafeli yaklaşımı ve buna raÄŸmen tinsel çokkatmanlılığın yarattığı duygusal aurayı, o günün mevcut fotografik ve toplumsal verileriyle analiz etmek neredeyse olanaksızdı. Onun fotoÄŸraflarına eklediÄŸi bu ince dokunuÅŸ, fotoÄŸrafa farklı bir bakış açısının ve okuma kipinin yüklendiÄŸi özellikle son 10 yıl içinde daha fazla önem kazanmış ve yapmak istedikleri fark edilir olmuÅŸtur.

 

Yıldız Moran, Seyit Ali Ak ile yaptığı söyleÅŸide: “Memnunum, ÅŸaşırtıcı bir ilgi gördüm ve hep o ilgiye layık olmaya çalıştım. Ne var ki, insanın kendi içinde savaşı var. FotoÄŸrafın kavramını bulmaktı sorun. Onu bulup geliÅŸtirmek. FotoÄŸraf sanatının bana göre ve benim seçtiÄŸim yöndeki sınırlarını zorlama ve buna göre yönlenmek gerekiyordu...” diyerek fotoÄŸrafa bakış açısını özetler.

 

Yıldız Moran’ın Türk FotoÄŸrafı içindeki yerini doÄŸru bir biçimde kavrayabilmemiz için, öncelikle gelenek içinde nasıl bir noktada olduÄŸunu analiz etmemiz ve aldığı eÄŸitimin onun üzerindeki etkisini çözümlememiz gerekiyor: Sistematik olarak baktığımızda, iki ayrı yapının, Anglosakson ve Türk (Ä°stanbul/Anadolu) kültürünün etkilediÄŸi, örneÄŸi olmayan bir yapıdır onunkisi.

 

 

Ä°ngiliz fotoÄŸrafı üzerine

 

FotoÄŸrafın tarihine kısaca baktığımızda; Fransa’da doÄŸduÄŸunu, Ä°ngiltere’de geliÅŸtiÄŸini, Almanya’da teknolojinin doruÄŸunu yaÅŸadığını ve Amerika’nın milli sanatı olduÄŸunu görürüz. 1839’da fotoÄŸrafın bulunuÅŸunun Fransız Bilimler Akademisi’nde duyurulmasıyla, dünya yeni bir ifade biçiminin objesi haline gelecektir. Ä°ngiltere’de William Henry Fox Talbot tarafından negatif tekniÄŸinin bulunmasıyla, fotoÄŸraf biricikliÄŸinden kurtulup çoÄŸaltılabilir olmuÅŸ ve hızla yaygınlaÅŸmıştır. Bu özelliÄŸiyle birim başına düÅŸen maliyeti azalmış ve resimden bir kez daha hızla kopmuÅŸtur.

 

Tarihin ilerleyen dönemlerinde, dünya iki büyük savaÅŸ görmüÅŸ, yaralarını ancak sarmaktadır. Teknoloji ekonomi destekli olarak giderek ivme kazanmaktadır. Dünyaya soÄŸuk savaşın gölgesi düÅŸmüÅŸtür. Tüm ülkeler kendi cephelerinde -bu kez hem bilimde, hem de sanatta- güçlenmektedir.

 

Almanya, özellikle optik, mekanik ve kimya endüstrisindeki atılımlarıyla, dünyaya fotoÄŸraf konusunda en büyük lojistik desteÄŸi vermiÅŸtir. FotoÄŸraf makine ve objektif üretimleri de, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın hızlı bir biçimde toparlanmasıyla büyük bir ivme göstermiÅŸtir. Bu ülke, özellikle 70’li yıllarda elektronikle birlikte fotoÄŸraf endüstrisinde büyük bir baÅŸarı yakalamıştır.

 

Rotamızı Büyük Britanya’ya çevirdiÄŸimizde, Ä°ngiliz FotoÄŸraf Sanatı’nın da, tıpkı edebiyat ve resimde olduÄŸu gibi ciddi bir geleneÄŸe sahip olduÄŸunu görürüz. Viktorya döneminin portre ve manzara konularını içeren resimselliÄŸi, Ön-Rafaellocular’ın fotoÄŸrafın geleceÄŸine adeta hazırlık mahiyetindeki “gerçekçi” yaklaşımları Ä°ngiltere’de fotoÄŸrafın -uzun yıllar siyah beyaz bir seyir sürecek olsa da- farklı bir baÄŸlamda ilerlemesini yanında getirmiÅŸtir.

 

DoÄŸayı hem kopyalamayı seven hem de kendine göre stilize eden 19. yüzyıl resim geleneÄŸi o dönemde fizik, kimya ve optiÄŸin bir arada kullanıldığı yepyeni bir sahada test sürüÅŸlerine baÅŸlamıştır. Artık herkes bilmektedir ki, dünya giderek küçülmektedir.

 

Dünyada, “Ä°ngiliz FotoÄŸrafı” olarak genellemesini yaptığımız ÅŸey, aslında Britanya Adası fotoÄŸrafçılarının yöneldiÄŸi temaların anonimleÅŸmesiyle ortaya çıkmıştır. Tipik olarak adlandırabileceÄŸimiz bu yaklaşımın elbette ÅŸu an çizmeye çalıştığımız ÅŸablonla uyuÅŸmayan yanları olabilir. Ama tüm bu genellemeler, içinde küçük hatalar barındırmasına raÄŸmen bazı konuları daha iyi anlayarak kategorize etmemiz konusunda bize yardımcı olacaktır. Aynı biçimde “Alman FotoÄŸrafı” denildiÄŸinde de, aklımıza birbirlerine stil olarak benzeyen bir fotoÄŸraflar bütünü gelmektedir.

 

Yalnızca seçilen konular baÄŸlamında deÄŸil, bir akımın oluÅŸmasında yaklaşımlar da önem taşımaktadır. Ä°ngiliz FotoÄŸrafı büyük boÅŸlukların ustalıkla kullanıldığı, nesnelerin derin bir dinginlik duygusuyla yerlerinde kararlılıkla durduÄŸu, gri gökyüzünün kucakladığı fantastik bulutlarının kilometrelerce uzanan kıyılar ya da sonsuz çayırların üzerinde alesta beklediÄŸi, tuhaf bir atmosfer fotoÄŸrafının tanımıdır.

 

Bu fotoÄŸraflarda, sokakta oynayan çocuklar, birbirlerine yapışık nizam duran evler, insansız mahalleler, yaÅŸlıların soluklandığı parklar, deniz kenarında balıkçılar, rüzgârla başını eÄŸmiÅŸ aÄŸaçlar ama özellikle manzara fotoÄŸraflarında adeta zaman durmuÅŸ izlenimi veren ara anlarla karşılaşırız.

 

Ä°ngiliz FotoÄŸrafı’nın atmosferini oluÅŸturan diÄŸer bir nokta da, fotoÄŸrafçıların konulara yaklaşım biçimidir. FotoÄŸrafçı, konusuna ya da objesine karşı her zaman saygılı bir mesafeyi korur; onunla yüz göz olmayan bir uzaklığı vardır. Ä°ngiliz FotoÄŸrafı ne çok yakın durup kulaÄŸa fısıldar, ne de uzak kalıp bağırır. Kararlı bir sesle söyleyeceÄŸini söyler. ÇoÄŸu kez bir izlenimdir; ne yargılar, ne de hüküm verir.

 

Bu söylediklerimiz David Octavius Hill’in ilk dönem manzaralarında da, Ian Berry’nin günlük yaÅŸamdan alınmış enstantanelerinde de, Bill Brandt’ın Ä°ngilizler’in kesin çizgilerle ayrılan sınıflarını baÅŸarıyla gösteren fotoÄŸraflarında da açıkça görülür. Ä°ki ayrı uçta, siyah ile beyazın kontrastlığındansa, orta grilerin yumuÅŸak geçiÅŸlerini ve ağırbaÅŸlı söylemini yeÄŸler Ä°ngiliz FotoÄŸrafı. Ä°ngilizler’in ünlü film ve kâğıt üreten firması Ilford, tanıtım fotoÄŸraflarının genel imajını da bu zengin gri tonların yer aldığı fotoÄŸraflar üzerine kurmuÅŸtur.

 

Dikkatli bir bakışla, Ä°ngiliz fotoÄŸrafında ağır akan bir zaman ve uzun anlara bölünmüÅŸ tekinsizliÄŸi de görmek mümkündür. Bazen insanlı ya da insansız “Ä°ngiliz mizahı” diyebileceÄŸimiz, bakanda tebessüm yaratan, ironi olarak dile getirebileceÄŸimiz noktalara sıklıkla yönelim de söz konusudur.

 

Yıldız Moran’ın fotoÄŸraflarında, Ä°ngiliz FotoÄŸrafı ile kuracağımız ilk ve en önemli baÄŸ, çektiÄŸi obje ile arasına koyduÄŸu o saygılı mesafedir. Zengin ön plan-arka planların yarattığı armoniyi bile fazla öne çıkarmayarak, fotoÄŸraflarının açılarını seçer Moran. Ä°ngiliz mizahında olan, en sıkı espriyi bile çok sıradanmış gibi söylemeye benzeteceÄŸimiz bu durumu, Moran’ın fotoÄŸraflarında görmek mümkündür.

 

Ä°ngiliz FotoÄŸrafı’nın, izleyicileri “Bunun daha çarpıcı ‘ân’ı olabilir, ya da bunu ben de çekebilirim” düÅŸüncesine yönlendirmesi de baÅŸka bir noktadır. Gerçekten de bu özellik, sadece fotoÄŸrafı yeterince bilmeyenlerde yanılgıya yol açarken, fotoÄŸrafa önyargısız bakmayı bilenler için mütevazı bir ustalık olarak adlandırılmaktadır.

 

Ä°ddiasızmış gibi davranan bu fotoÄŸraflar “sadelik” ve “doÄŸallık” sözcükleri ile daha doÄŸru yorumlanabilir. Moran, ucu eÄŸitim aldığı kendi hocalarına kadar dayanan Ä°ngiliz üstatlarından öÄŸrendiÄŸi bu özelliÄŸi, kısa süren fotoÄŸraf yaÅŸamının tüm evrelerine taşımıştır. O günlerde Moran’ın okulda öÄŸrendiÄŸi estetik ve teknik bilgiyi baÅŸka bir fotoÄŸrafçının ülkemizde bilmesinin olanağı yoktu.

 

O buna raÄŸmen, eskilerin “tecahül-ü arifane” dediÄŸi, bu bilip bilmezden gelme durumunu, daha sonra çektiÄŸi Anadolu fotoÄŸraflarındaki yaklaşımında da göstermiÅŸtir. Moran, bu çelebi duruÅŸu kendi bilgisini gizlemek ve sanatını, çektiÄŸi fotoÄŸrafların içinde eritmek için de kullanmıştır.

 

Ä°ngiltere, Yıldız Moran’ın kendi fotoÄŸraflarını görücüye çıkardığı ilk ülkedir aynı zamanda. Cambridge’de Trinity College’da açtığı büyük ilgi gören fotoÄŸraflarının sergilendiÄŸi mekânlar, ışık ve optik konularındaki buluÅŸlarıyla çığır açan Isaac Newton ve fotoÄŸrafın yaygınlaÅŸmasında büyük faydası olan William Henry Fox Talbot’un da eÄŸitim görürlerken yürüdükleri koridorlardır. Kim bilir, belki tüm bu güzel enerjiler -biraz metafizik baÄŸlamda yaklaşırsak- Yıldız Moran’ın zaman tünelinden geçerken kazandığı formu bize açıklamaktadır.

 

 

Anadolu’da fotoÄŸraf çekmek

 

Aslında Yıldız Moran’ın akıllarda en çok kalan kareleri, Anadolu’da çektiÄŸi fotoÄŸraflarıdır. Almış olduÄŸu Batı terbiyesinin ve Anglosakson eÄŸitiminin, kendi ülkesindeki uzantıları ne olacaktı... Ä°stanbul, doÄŸduÄŸu ve yaÅŸadığı ÅŸehirdi. Buradaki birçok farklı noktayı, hangi zamanlarda hangi açılardan neyi çekeceÄŸini çok iyi bilirdi, ama Anadolu’da, ilk kez gideceÄŸi ve muhtemelen bir daha yolunun düÅŸmeyeceÄŸi bu bölgelerde nasıl bir yaklaşımı yeÄŸleyecekti. Bu coÄŸrafyanın fotoÄŸraflarını çekmeden, üzerine fikir yürütmek olanaksızdı.

 

Ya bir Batılı gezgin gibi bakıp, çektiÄŸi tüm fotoÄŸrafları oryantalizmin huzurlu gölgesinde dinlenmeye bırakacaktı, ya da bilgilerini ve duyarlılığını yepyeni bir sentezle, bulunduÄŸu mekânlarda karşısına çıkan görüntülerin üzerine yükleyecekti. Moran ikincisini yaptı; manzara ya da gazeteci belgeselliÄŸinden uzak durarak, fotoÄŸrafını geniÅŸ zamanlarda yeniden doÄŸacak biçimde özenle kurguladı. Böylece kendinden önceki fotoÄŸraf geleneÄŸinde ciddi bir kırılmaya yol açtı. O dönemde ağırlıklı olarak manzara ve günlük basında çıkan haberlere eÅŸlik edecek aktüel fotoÄŸraflar çekmek modaydı. Moran Türkiye’ye döndüÄŸünde, dünyada belgesel fotoÄŸrafa yepyeni bir bakış açısı getiren fotoÄŸraf ajansı Magnum henüz emekleme dönemindeydi, Hayat dergisinin yayınlanmasına bile daha iki yıl vardı.

 

Aslında dikkatli bir bakışla Othmar Pferschy’nin fotoÄŸraf yaklaşımını, Yıldız Moran fotoÄŸraflarının öncülü olarak ele alabiliriz. Matbuat Umum MüdürlüÄŸü’nde 1935-1940 yılları arasında uzman fotoÄŸrafçı olarak çalışan Avusturyalı Othmar, geliÅŸmekte ve deÄŸiÅŸmekte olan Türkiye’yi baÅŸarıyla saptamış ve manzara fotoÄŸrafının da o güne kadarki en iyi örneklerini vermiÅŸti.

 

Paralardan pullara kadar üzerinde kullanıldığı, Cumhuriyet’in resmi ideolojisini en iyi estetikle yansıtacak fotoÄŸrafları 1930’lu yıllardan baÅŸlayarak sıkı bir disiplin ve düzen içinde baÅŸarıyla çekmiÅŸti Othmar. O günlerde ve daha sonra gelen yıllarda Türkiye’nin dünyadaki yeni yüzü olan bu fotoÄŸraflardan, fotoÄŸraf çeken herkes gibi Moran’ın da etkilenmesi kaçınılmazdı. Othmar’ın fotoÄŸraflarındaki güç ve resmiyet, Moran’ın fotoÄŸraflarında yerini yaÅŸamın ÅŸiirselliÄŸine bırakmıştı.

 

Ä°nsanlar, kendilerine müdahale edilmeden, yalnızca Yıldız Moran’ın bakış açısıyla kurulan yepyeni bir dünyanın içinde sıradan nesneler gibi deÄŸil, mekânla birlikte fotoÄŸrafı “yapan” gerçek kahramanlar olarak yer almaktaydılar. Ne bir güç, ne de eziklik; Moran’ın Ä°stanbul ve Anadolu fotoÄŸraflarından bize yansıyan yalnızca “soy” fotoÄŸraftır.

 

Yıldız Moran, fotoÄŸraflarında çarpıcı karelere, grotesk yaklaşımlara ve geniÅŸ açı objektiflerin yakın planda oluÅŸturduÄŸu optik deformasyonlara raÄŸbet etmeyerek kendi fotoÄŸraf görüÅŸünü, iddiasız bir bakış mantığı doÄŸrultusunda yeniden tanımladı. Günümüzün çarpıcı tekniklerle harmanlanmış fotoÄŸraflarının, neden minimalist fotoÄŸraflardan daha önce ve hızla gücünü kaybettiÄŸinin yanıtı da tam burada gizlidir.

 

Moran, dünyayı adeta varoluÅŸçular gibi kavradı. Zamanı bir fotoÄŸrafçı gibi deÄŸil, bir felsefeci gibi ele aldı. FotoÄŸrafı bırakma kararı ve uygulaması da aynı ÅŸekilde gerçekleÅŸti. Ve en önemli özelliÄŸi, verdiÄŸi kararından asla piÅŸman olmadı. Yaptığının bir gün tam anlamıyla anlaşılacağına fazlasıyla emindi. Ve haklı da çıktı.

 

Tıpkı, Walter Benjamin’in de dünyada yazılmış ilk en güzel ve ayrıntılı fotoÄŸraf metinlerinden biri olan FotoÄŸrafın Kısa Tarihçesi’nde belirttiÄŸi gibi; “Mekanik olana baskın çıkan ruh, yaÅŸamın anlamını öykülere (mesellere) dönüÅŸtürür.” (Walter Benjamin, FotoÄŸrafın Kısa Tarihçesi, çeviri: Ali Cengizkan, YGS Yayınları, 1. baskı: Kasım, 2001, s. 33) Yıldız Moran’ın fotoÄŸraflarındaki mesellerle yüzleÅŸmenin ÅŸimdi tam zamanıdır.

 

Moran’ın fotoÄŸrafları için genel olarak en fazla sorulması gereken soru; “Neden o an?” olmalıdır. Zira Moran bu sorunun yanıtını fotoÄŸrafın içine deÄŸil, dışına koymuÅŸtur. Ve bu, ancak fotoÄŸrafı okuyan kiÅŸinin kültürüne ve deneyimine baÄŸlı olarak kendini gösterecektir. Umberto Eco’nun “Açık Yapıt”ının çıkış noktası da, sanat yapıtı ve sanatçıdan çok, sanatın yeryüzünde var olması için donanımlı izleyiciye duyulan gereksinimdir.

 

 

Son yerine; yeni bir baÅŸlangıç

 

Bir kolej kızı, bir genç Cumhuriyet kadını olarak fotoÄŸraf dünyamıza sessizce girmiÅŸtir -ve çıkmıştır- Yıldız Moran. DüÅŸünce yapısı ve diline olan hâkimiyeti, aslında fotoÄŸrafına da bir incelikler bütünü olarak yansımıştır. Günümüzden bakıldığında, fotoÄŸraf çektiÄŸi ve fotoÄŸrafı bıraktığı yıllar, fotoÄŸrafın bir nevi Belle Époque’u, güzel dönemidir de aynı zamanda. Hiçbir akıma ve iliÅŸkiye dahil olmadan, doÄŸanın ve yaÅŸamın akışına paralel olarak sürdürmüÅŸtür fotografik varoluÅŸunu Moran. Sonunda haklı da çıkmıştır.

 

Evet, Yıldız Moran’ın ihmal edildiÄŸi doÄŸrudur ama bu süre zarfında daha yüzlerce sanatçı hatırlanmamanın acı kaderiyle baÅŸ baÅŸa kalmışlardır. Ä°hmal, genelde DoÄŸu toplumlarının karakteristiÄŸidir. Zaten sanatın doÄŸasında da zamanında yeterince anlaşılmamak vardır.

 

Cesur bir kadındır Yıldız Moran. Kendini üç çocuÄŸuna adayarak, Türk FotoÄŸrafı’nın yaÅŸarken en büyük kadın fotoÄŸrafçısı olma haklarından feragat etmiÅŸtir. FotoÄŸrafla dolu dolu geçen sadece 12 yıl, fotoÄŸrafa baÅŸlangıcından bu yana geçen 60 yıl ve ölümünden sonra geçen 18 yıl, sayıların dünyasıyla anlatılamayacak kadar farklı bir yapıyı içinde barındırmaktadır.

Kendisinden sonra birçok fotoÄŸrafçı gelmesine raÄŸmen Moran, deÄŸerini her zaman korumuÅŸtur. Küçük de olsa, onu daima sarıp sarmalayan fotoÄŸrafsever bir kitle var olmuÅŸtur. Özellikle, o dönemin fotoÄŸrafçıları, onun fotoÄŸrafları karşısında sabırla ve önyargısız olarak biraz daha fazla kalmayı becerebilmiÅŸ olsalardı, ülkemizdeki fotoÄŸraf, ÅŸu an bulunduÄŸu yerden daha ileride olabilirdi.

 

FotoÄŸrafta yaptığı sessiz devrim, kesinlikle o günlerde anlaşılıp kavranacak bir ÅŸey deÄŸildi. BaÅŸka bir bilincin ürünü olan bu iÅŸler, beslendiÄŸi bilinçaltıyla beraber, üretildiÄŸi dönemdeki estetik koÅŸullar geri gelmediÄŸi sürece anlaşılamayacaktı. ÜretildiÄŸi ÅŸartlarla karşılaÅŸtığında ilk haline dönen akıllı metaller gibi, Yıldız Moran’ın fotoÄŸrafları da günümüzde yeniden hak ettiÄŸi formu bulmuÅŸtur.

 

Hiç bir ekolün ve loncanın temsilcisi olmadığı için, sanatını zamanın akışına bırakan Moran; evrende kendi yokluÄŸuna denk gelen bu dönemde dahi, ülkemizde var olan en önemli fotoÄŸrafçılardan biri olarak tarihe unutulmayacak ÅŸekilde bir kez daha adını yazdırıyor.

 

Bugün, Pera Müzesi’nin salonlarını süsleyen Yıldız Moran, Zamansız FotoÄŸraflar sergisi aracılığıyla, Yıldız Moran’ın iÅŸlerinin ürettikten 50-60 yıl sonra gerçek anlamda kavrandığı görmek, geç kalan bir borcun kendisine ödenmesi ve fotoÄŸraf camiamız için de büyük bir mutluluk nedenidir.

 

Merih AkoÄŸul

Kasım 2013

​

​

© 2015 - 2025 Yıldız V. Moran Archive

bottom of page