LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018
LA VIE, LES GENS ET LE PAYSAGE DE LA TURQUIE de 1954 à 1958
8 MARCH 2018 / 10-14 APRIL 2018

PPM, Yalvac, Isparta, Turkey 1955
Esra ÖzdoÄŸan
Pera Müzesi Sergi KataloÄŸu
Kasım 2013
​
Issızlığın Ortasında Yıldız Moran
​
Yıldız Moran’ın fotoÄŸraf çektiÄŸi on iki yıllık zaman dilimi (1950-1962), siyasi tarihin fotoÄŸrafın tanımına en çok etki ettiÄŸi dönemlerden biri kabul edilebilir. 1950’lerin başında, dünya hâlâ II. Dünya Savaşı’nın yaralarını sarmaktadır. Auschwitz ve Buchenwald’daki katliam fotoÄŸraflarının ortaya çıkışıyla, Jim Crow yasalarıyla boÄŸuÅŸan Amerika’nın bir yandan da kültür diplomasisini sürdürürken kendi derinliklerine iniÅŸiyle birlikte fotojurnalizm ve belge fotoÄŸrafçılığı baÅŸtacı edilmiÅŸ, endüstri devriminden beri gören “gözü” öteleyip görünen “gerçeÄŸi” esas alan fotoÄŸraf anlayışı daha da saÄŸlamlaÅŸmıştır. Resim sanatında soyutlama baÅŸköÅŸeyi tutarken, fotoÄŸraf genel anlamda gerçeÄŸin ve somutun izi olarak belge kavramının dolaysızlığı içerisinde sınırlandırılmıştır.
Türkiye’de de fotojurnalizm çokpartili döneme geçiÅŸle birlikte uzun yıllar bırakmayacağı tahtına yerleÅŸir. Ara Güler ve Fikret Otyam yine bu yıllarda foto muhabiri olarak çalışmaya baÅŸlarlar. Semiha Es aynı dönemde Kore Savaşı’nı fotoÄŸraflaması için görevlendirilir. Kültürel ve düÅŸünsel geliÅŸim sürecindeki Cumhuriyetin insan ve toplum temelli düz belgeleri olarak fotoÄŸraflar, yalınlıkları ve dolaysızlıklarıyla öne çıkarlar.
Öte yandan, belgesel fotoÄŸraf tarihinin mihenk taşı denebilecek üç önemli olay Yıldız Moran’ın çalışmalarını sürdürdüÄŸü bu on iki yılın baÅŸlangıç evresiyle aÅŸağı yukarı kesiÅŸir: 1947’de Magnum’un kuruluÅŸu, 1952’de fotoÄŸrafı “belge” niteliÄŸiyle kutsayacak ilk kuramsal metnin, Henri Cartier- Bresson’un L’instant décisif (Karar Ânı) baÅŸlıklı makalesinin yayımlanışı ve 1955 yılında Steichen’in küratörlüÄŸünde devasa Family of Man sergisinin açılışı. Bu olaylar farklı açılardan savaÅŸ sonrası hümanizminin, ayrıca dış gerçeklik kültünün yüceltilmesine, bu yolla fotoÄŸrafın belge kimliÄŸinde kıstırılmasına hizmet edecektir.
Kısacası, Moran fotoÄŸraf âlemine gözlerini açtığında, tekil örnekler dışında tüm dünyada “olmuÅŸ olanı” olduÄŸu gibi aktaran bir fotoÄŸraf yüceltilmektedir. FotoÄŸrafın gönderge deÄŸerine, baÅŸka bir deyiÅŸle dış gerçekliÄŸin bire bir izi olduÄŸuna duyulan inanç büyüktür ve bu dalga 1981’de Roland Barthes’ın Camera Lucida’sıyla tepe noktasına vardıktan sonra yavaÅŸ yavaÅŸ seyrelmeye yüz tutacak; yine de fotoÄŸrafçının, tuvalinin başındaki ressam kadar gerçeÄŸe yakın ya da uzak olabileceÄŸi fikrine varmak için uzun yıllar beklemek gerekecektir. Gönderge görüntüden daha önemli olmuÅŸ, “gerçek olan” hikâyenin önüne geçmiÅŸtir.
Fotografik görüntünün bir olayı temsil etmeden dile getirebileceÄŸi, bir öyküyü bire bir aktarmadan da anlatabileceÄŸi fikrine yıllar varken, Yıldız Moran Londra’ya fotoÄŸraf okumaya gider. Türkiye’de fotoÄŸraf eÄŸitimi ancak ek ders ve haftalık kurslar düzeyindedir.
Ä°lk yılını geçirdiÄŸi Bloomsbury Technical College, yüzyıl baÅŸlarında kentlerde genç kızların teknik eÄŸitimini karşılama ihtiyacıyla kurulmuÅŸ bir okuldur. Giysi tasarımı, Åžapkacılık ve Biçki DikiÅŸ bölümlerinin yanında bir de FotoÄŸraf bölümünün bulunması gariptir. Büyük olasılıkla genç kızları sahanın gerisinde, karanlık odada tutmayı planlayan, fotoÄŸraf çekim tekniklerinden çok çekim sonrası iÅŸlemlere odaklanan bu bir yıllık zayıf program Yıldız Moran’a yeterli görünmez. Bir sonraki yıl, o vakitler Ealing Technical College & School of Art adıyla anılan kurumda sürdürür fotoÄŸraf eÄŸitimini. Bugün West London Üniversitesi’ne baÄŸlanan Ealing kampüsünde Moda, Grafik, Endüstri Tasarımı, FotoÄŸraf ve Güzel Sanatlar bölümleri vardır. Freddie Mercury ve Ronnie Wood gibi ÅŸöhretlerin yanı sıra, Tom Wright ve Paul Merry gibi fotoÄŸrafçıları ya da örneÄŸin ünlü illüstratör Alan Lee’yi de mezun etmiÅŸ bu kurumun sanat eÄŸitiminde etkileyici bir deneyim sunduÄŸu söylenir. Ancak Yıldız Moran’a burada aldığı eÄŸitim de fazla kuramsal gelir. Bunun üzerine, teknik bilgilerini uygulamayla pekiÅŸtirmek üzere dönemin tanınmış tiyatro fotoÄŸrafçısı John Vickers’ın asistanlığını yapmaya baÅŸlar. Vickers, Büyük Britanya’nın ünlü portrecisi Angus McBean’in yanında yetiÅŸmiÅŸtir. Agatha Christie’nin, Audrey Hepburn’ün, Vivien Leigh’in fotoÄŸrafçısı olmuÅŸ ustasının izleri okunur portrelerinde. Vickers sayesinde, Moran da McBean gibi, Cecil Beaton gibi baÅŸarılı bir Ä°ngiliz portreciler kuÅŸağının birikiminden yararlanır. Stüdyoda portre çalışmalarının, fotoÄŸrafa bakışında, yaptığı iÅŸi döneminin çok ötesinde bir bakış açısıyla deÄŸerlendirmesinde büyük payı olmalı. Çünkü Yıldız Moran, zamanın ruhuna aykırı bir söylemle, fotoÄŸraftan bir sanat formu olarak söz etme cesaretini gösterecektir.
1950’lerde fotoÄŸraf krematoryumlar kadar gerçek olmalıdır oysa bir haberci, bir ulak olmalıdır. Dolaylı olamaz, yararcıdır, yerini tuttuÄŸu gerçeÄŸin, “olmuÅŸ olanın” somut temsilidir. Oysa sanat fotoÄŸrafı dendiÄŸinde gerçeÄŸin temsilinden çok anlatıma dayalı bir iÅŸ; konuyla diyalog; ayrıca fotoÄŸrafı salt maddesel bir özden, gönderge niteliÄŸinden sıyırma niyeti girer iÅŸin içine. Bu noktada esas alınması gereken, sanat fotoÄŸrafının belge fotoÄŸrafçılığından üstün olduÄŸu ya da fotojurnalizm baÅŸlığı altındaki ürünlerin bir sanat formu olarak fotoÄŸrafın eriÅŸebileceÄŸi estetikten ilk elde yoksun oldukları fikri deÄŸil. Tam tersi de elbette ileri sürülebilir. Ancak ânı yakalamanın derecesiz ve nesnel estetiÄŸinden öznel bir kurguya, “fotoÄŸraf çekme” iÅŸinin sınırlı faaliyetinden “fotoÄŸraf yapma ya da kurma” özgürlüÄŸünün engin alanına geçilebileceÄŸi düÅŸüncesi Yıldız Moran’ın dönemi için büyük yeniliktir, kaldı ki bu düÅŸüncenin kusursuz anlatımına kavuÅŸması için sonrasında da yaklaşık 40 yıl beklemek gerekecektir.
Moran der ki, “Belgeleyici, röportaj fotoÄŸrafı ise konu, söylenen söz geçerli olabilir. Röportaj yapmak için objektif bir görüÅŸten, olayın niteliÄŸine iliÅŸkin bir yargıya varmak lazım. FotoÄŸrafın bir baÅŸka yönü daha var; sübjektif yönü. Gazete röportajı ile ÅŸairi ayıran yön. Kalemi nasıl birçok ÅŸey için kullanabilirseniz, makineyi de öyle. (... ) FotoÄŸraf makinesi objektif bir algılayış biçimi olarak bellendiÄŸinden her fotoÄŸrafın objektif bir görüntü olduÄŸu kanısı yaygındır. Oysa fotoÄŸraf çekileceÄŸi açıdan, çekileceÄŸi andan, çekenin görüÅŸ açısından kaynaklanan nedenle çok da çarpıtılabilir. O çok tehlikeli bir silahtır.”
DonmuÅŸ görüntünün belgesel yanını geride bırakıp öznenin tercihlerini, söz konusu edilmemesi gereken araç ya da aracıları öne çıkaran bu sözler, günümüzdeki son derece çaÄŸdaÅŸ bir sanat söyleminin nüvesi sanki. Yıldız Moran’ın kiÅŸisel silahının ÅŸiirli kullanım kılavuzu neler içerir peki? FotoÄŸrafçının öznel, edebi dilini kuran öÄŸeler nelerdir? Kuramsal düÅŸüncelerini uygulamada hangi yaklaşımlar üstüne kurmuÅŸtur? Özerk bir görsel dili yapılandırdığı Anadolu fotoÄŸraflarını (kendi deyiÅŸiyle “peyzaj”ları) temel alarak, sanatçının mesleki söylemini üç ayrı koldan iÅŸleyen bir süreçte hayata geçirdiÄŸini söyleyebiliriz: Ä°çerik, Diyalog ve Teknik ayrıntı.
“Ä°çindeki mana yeterli deÄŸilse, ışık ve kompozisyon ne kadar mükemmel olsa da çekmem” diyen Moran için içerik her ÅŸeyin önündedir. Anadolu’dan getirdiÄŸi görsel arÅŸivin anlam merkezine de insanı oturtmuÅŸtur. Gölgesi tırpanlanan köylü (s. 169) görüntüsündeki simgesel deÄŸerinden çoklu portrelerdeki alegorik ayna oyunlarına dek, Anadolu insanı hümanist bir bakış açısıyla kurgulanır. Uçsuz bucaksız uzamlarda leke olarak (s. 173) ya da portrelerde fonun bir parçası olarak kullanıldığında bile, asla bir figürün güzelleÅŸtirici iÅŸlevine indirgenmez. Hem tekil fotoÄŸrafta hem de Moran’ın Anadolu arÅŸivinin geneli içerisinde epik bir deÄŸer edinmiÅŸtir.
Yıldız Moran içerikteki gücü öne çıkarmak üzere kompozisyonu, bile isteye feda edebilir, alışılageldik yerleÅŸtirme biçimleriyle oyun oynayabilir. Kucağında bir bebekle arkasını dönmüÅŸ, profilden görülen kız çocuÄŸuna, yüzü objektife dönük bir baÅŸka kız çocuÄŸu eÅŸlik eder. Yüzünü izleyene dönmüÅŸ olan arka plandaki bu çocuk, diÄŸerlerinin kadrajdaki rolünü çalmak ve bakışı gereksiz yere oyalamak ÅŸöyle dursun, kucaktaki bebeÄŸin geleceÄŸi ya da onu kucaklamış çocuÄŸun yüzü gibi okunabilir. Karedeki her çocuÄŸun varlığı bir ötekininkini niteliyor ya da varlığı diÄŸerlerininkiyle doÄŸrulanıyor gibidir.
Köy berberinde tıraÅŸ olan adamın fotoÄŸrafında arka plandaki çocuk yine rol çalan bir ayrıntı deÄŸil, Moran’ın Anadolu fotoÄŸraflarında hep karşımıza çıkan bir paradigmanın anlatımıdır. Ä°nsanın varoluÅŸsal birliÄŸini her ÅŸeyin önüne koymuÅŸtur çünkü fotoÄŸrafçı. Bu nedenle çerçevelerine birçoklarının gereksiz ayrıntı diyebileceÄŸi öÄŸeler girebilmiÅŸtir. Çerçeveye belli bir konu yerleÅŸtirmek, çerçeveye yalnızca konunun coÄŸrafi ya da toplumsal baÄŸlamını belirleyecek ayrıntıları almak gibi bir kaygısı olmadığı gibi, uzun yıllar an ve belge fotoÄŸrafçılığının altın dengesini oluÅŸturmuÅŸ bu kuralları, Anadolu peyzajlarındaki uçsuz bucaksız mekânsızlık hissiyle yok saymıştır. Belli bir köyde, belli bir meslek grubundan insanlarının yaÅŸamını aktaran belgeler deÄŸildir bu fotoÄŸraflar. “Mesajdan kastım benim için o konunun kavramıdır” diyen ve görüntünün estetik tutarlılığından sorumlu teknik bir operatör olmayı reddeden fotoÄŸrafçının evrensel bir varoluÅŸu kavramlaÅŸtıran ÅŸiirsel gereçleridir. Ä°nsanın doÄŸa ya da kültür karşısındaki yalnızlığı, yaÅŸamı karşısındaki küçüklüÄŸü kimi zaman göz hizasına yerleÅŸmeden, aÅŸağıdan ve yukarıdan yapılmış, perspektifin derinliÄŸiyle oynayan karelerde gösterir kendini (s. 106).
Bu açıdan bakıldığında da ajanslar ya da kollektifler bünyesinde bir araya gelmeye baÅŸlayan fotojurnalistlerin deÄŸil, Diane Arbus ya da Robert Frank gibi yalnız çalışmış, özneye ve onun anlamsal deÄŸerine odaklanırken yerleÅŸik teknik anlayışları, genelgeçer istifleme kurallarını hiçe sayabilmiÅŸ fotoÄŸrafçıların çaÄŸdaşıdır Moran.
Sanatsal fotoÄŸraf dilinin ikinci ayağı olarak diyalog ise, fotoÄŸraf konusunun özneye dönüÅŸtürülmesi; fotoÄŸrafçının da muktedir, nesnel bir göz olmaktan çıkıp özneleÅŸmesi ve bu ikisinin stüdyo dışında etkileÅŸime girmesi olarak düÅŸünüldüÄŸünde 1950’ler için yeni sayılabilecek bir yaklaşımdır. Konuyla diyalog, içeriÄŸe kuvvet verecek çok önemli bir aÅŸamadır Moran için. “Konu insandır benim için. Ben onunla iki insan olarak bağımı kurarım. FotoÄŸrafçı olmam hiçbir zaman ön planda deÄŸildir. Ä°kimiz selamlaşırız, konuÅŸuruz, dertleÅŸiriz. Yakınlık kurulur.”
Bugün beylik görünebilecek bu açıklama, sanat fotoÄŸrafının özgün bir içeriÄŸe uygun anlatım dilini kurmakla eÅŸdeÄŸer olduÄŸu o dönemde, konunun doÄŸrudanlığını bir yana bırakıp onunla iliÅŸkiye geçme önerisi olarak çok önemli bir adımdır. Anlatımın gerçekliÄŸinin belgenin gerçekliÄŸiyle aynı olmadığını bilen fotoÄŸrafçı, konusuyla doÄŸrudan deÄŸil, dereceli bir iliÅŸki kurar. Konunun varlığının kanıtı olmaktan çıkarır fotoÄŸraflarını. Konusu, sıfır derecesinde bir nesne deÄŸildir, objektifin deÄŸil, bir baÅŸka öznenin karşısında duran özneleÅŸmiÅŸ insandır. “Ä°nsanlara özerklikleri ve özgürlüklerini vermek için alışveriÅŸin de fotoÄŸrafta bir payı olmalı.” […] “Yirmi yıl boyunca ‘olay’ peÅŸinde koÅŸmaya alışmışım. Serbest kalınca kendimi biraz kaybolmuÅŸ hissettim. Bakmayı yeniden öÄŸrenmem gerekiyor” demek için ‘80’li yılları beklemiÅŸ Raymond Depardon’u akla getirmemek mümkün deÄŸil.
Åžiirsel dilin üçüncü ayağı olarak tekniÄŸe gelince, Moran için bir bitim noktası vardır. “Teknik bir noktada kusursuz olur, aynı oranda ÅŸaÅŸmaz kuralları olan içeriÄŸinse geliÅŸmesi sonsuzdur.” Teknik yeterlilik ve donanım, fotoÄŸrafçının bir uzantısına dönüÅŸtüÄŸünde ancak içeriÄŸi beslemek için varolur. Bir ânın ışığını, görünümünü doÄŸru yakalamak üzere kullanılmaz üstelik fotoÄŸrafın kurgusal dilini aktaran bir aracı iÅŸlevi görür. “KiÅŸi sanatkârsa, o zaman mesele tekniÄŸin dışında kalır. Teknik sadece bir vasıtadır.” Moran için teknik malzeme ikincildir ama makinesiyle de fotoÄŸraflarının konularıyla kurduÄŸu türden bir iliÅŸki geliÅŸtirir. Vickers’ın asla profesyonel bir makine olamayacağını söylediÄŸi ve aralarında tartışma konusuna dönüÅŸmüÅŸ Rolleiflex’ini tüm dayatmalara karşın yanından ayırmayacaktır.
Julio Cortàzar, “öykü” üstüne yaptığı bir konuÅŸmada, roman türünü sinemaya benzetirken, öyküyle de fotoÄŸraf arasında bir paralellik kurar. Uzun soluklu romanın, tıpkı bir sinema filminde olduÄŸu gibi zamana yayılan aÅŸamalı bir etkisi olduÄŸunu ve okurla yaptığı boks maçını etkili ama aralıklı vuruÅŸlarla kazandığını söyler. Öyküye gelince, sinemaya göre sınırlılığı ve kısıtlı olanakları göz önüne alındığında, maçı nakavtla kazanmalıdır. Tıpkı fotoÄŸrafta olduÄŸu gibi. Hemen sonrasında fotoÄŸrafı ÅŸöyle tanımlar, “Gerçeklikten bir kesiti belli sınırlar dahilinde çekip almak; ama söz konusu kesitin çok daha engin bir gerçekliÄŸe kapı açan bir patlama gibi, makinenin kuÅŸattığı alanı ruhen aÅŸan dinamik bir görüÅŸ gibi etki etmesini saÄŸlamak”. Yıldız Moran’ın fotoÄŸraf sanatında nihai amacı ve nakavt vuruÅŸu olmuÅŸ “konunun kavramı” tanımından hiç de uzak deÄŸil bu sözler.
20. yüzyılın ancak son çeyreÄŸinde öne çıkabilmiÅŸ; belge niteliÄŸinin arkasında, gölgesinde kalmış anlatım fotoÄŸrafının yüzünü dış gerçeklikten ayrıştırmış, böylelikle fotoÄŸrafta sanata özgü bir yaklaşımdan söz edebilmiÅŸtir Yıldız Moran. FotoÄŸraf üstüne söylemi fotoÄŸrafları kadar çarpıcı ve bugün dile getirilmiÅŸçesine yenidir. Moran’ın Türk fotoÄŸrafındaki benzersiz konumu kadın olmasının, yurtdışında eÄŸitim almış diplomalı bir fotoÄŸrafçı olmasının, ülkelerde bir başına dolaşıp görüntüler toplamasının yanı sıra, belge fotoÄŸraflarının ve nesnel estetiÄŸin altın devrinde, çektiÄŸi fotoÄŸraflarda düz gerçeÄŸi sanatının arkasına yerleÅŸtirmeyi yeÄŸlemiÅŸ olmasıyla açıklanmalıdır.
​
Esra ÖzdoÄŸan
Kasım 2013
​
​